Pixelianur Tanıtım Videosu

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Kuran'da Aya Gidiş




Ondördüne girdiği zaman Ay’a; siz, gerçekten tabakadan tabakaya bineceksiniz. Şu halde onlara ne oluyor ki iman etmiyorlar? (İnşikak Suresi, 18-20)
Yukarıdaki ayetlerde Ay’a dikkat çekildikten sonra tabakadan tabakaya binip geçileceği söylenmiştir. “Terkebu” ifadesi, (vasıtaya) binmek, bir yol üzerinde yürümek, peşine düşmek, takip etmek, girişmek, kalkışmak, katılmak, hakim olmak anlamlarına gelen “rakibe” fiilinden türemiştir. Bu anlamlar göz önünde bulundurulduğunda, “tabakadan tabakaya binip geçeceksiniz” ifadesinde, binilecek bir araca işaret ediliyor olması muhtemeldir.
Nitekim Ay’a gidiş için binilen uzay araçları, atmosfer tabakalarını bir bir geçtikten sonra uzay boşluğuna ve oradan da Ay’ın çekim sahasına girerler. Böylece birbirinden ayrı bir çok tabaka ardı ardına geçilerek Ay’a gidilebilir. Bunların yanı sıra İnşikak Suresi’nin 18. ayetinde Ay üzerine yemin edilmesi de vurguyu ayrıca güçlendirmektedir. Dolayısıyla yukarıdaki ayetle, Ay’a gidişin gerçekleşeceğine işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Hikaye-6: Pasta

Fırına girdiğimde, ortalıkta tek bir ekmek bile görünmüyordu. Kasanın başında oturan adam:
— Hocam birkaç dakika dinlen, dedi. Şimdi çıkartıyoruz. 
Bir tabureye oturup beklemeye koyuldum. Mis gibi ekmek kokusu her yana yayılmıştı. Dışarıdaki soğuktan kurtulunca, üstüme bir rehavet çöküverdi. İçim geçmek üzereyken içeriye yaşlı bir adam girdi. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parlıyor, yürürken hafifçe topallıyordu. 
Selâm verdikten sonra, fırıncıya bir torba uzatarak:
— Her zamanki ekmeklerden alayım, dedi. İkizler acıkmıştır.
Fırıncıya göre her şey normaldi. Tezgâhın altına doğru yavaşça eğilerek şekli bozuk ekmeklerden üç tane koydu. Bunlardan birinin altı çok fazla kızarmıştı. Diğer ikisi de zaten yamuk yumuktu. 
Yanına yaklaşarak:
— Neden ona taze ekmek vermedin? dedim. Biraz sonra çıkacak demiştin ya!
Yine umursamadan:
— Bayat ekmekleri kendi istiyor, dedi. Onlar bizde yarı fiyatına satılır. Altı yanmış ekmekler de buna dâhildir. 
Meraka kapılmıştım. 
“Kim bu garip ihtiyar?” diye sorduğumda: 
— Bir Kore gazisi, dedi. Son depremde oğluyla gelini ölünce, ikiz torunlarını yanına almıştı. Şimdi onlara bakıyor, hem de az bir maaşla.
Fırıncıdan duyduklarıma üzülmüştüm. 
Kendime göre bir çözüm yolu arayıp: 
— Aradaki farkı vereyim, dedim. En azından bugün taze ekmek yesinler.
Fırıncıya göre bu da normal bir şeydi. Biraz sonra çıkardığı sıcacık ekmekleri adamın torbasına doldururken:
— Çok şanslısın gazi amca, diye tebessüm etti. Çocuklar için sana, bugün pasta gibi ekmekler vereceğim. 
Yaşlı adam torbayı kucaklarken:
--Allah senden razı olsun evlâdım, dedi. Bugün onların doğum günü olduğunu nerden anladın?
 
Kaynak : Cüneyt Suavi



Airbus A380 uçaklarda herşey var



Dünyanın en büyük yolcu uçağı olarak bilinen A380'lerde çok farklı uygulamalar yapılabiliyor
Habertürk'ten Güntay Şimşek 'in kaleme aldığı yazıda Airbus A380'in en farklı uygulamalarından birine imza atan Malezya Havayolları 'nın mescid duyarlılığına vurgu yapılıyor. İşte o yazı... 

***

Yaklaşık 5 yıl önce dünyanın en büyük yolcu uçağı unvanıyla A380’in seferlere başlamasıyla gökyüzünde nelerin değişeceği merak konusu olmuştu. Büyük gövdeli uçakların yolcu konforunu sağlayacak daha fazla alana sahip olması, aslında havada konfor yarışına da farklı bir boyut kazandırmış oldu. Şu ana kadar 8 ayrı operatör, teslim aldıkları Airbus A380’in içini kendi yolcu profillerine göre oldukça ilgi çeken tasarımlarla dizayn etti. 
Ama Airbus’ın fabrikasından en son çıkan ve Malezya Havayolları’nın filosuna katılan A380’i diğerlerinden farklı kılan, iki katlı uçağın kabin içinde tam 5 ayrı bölgede “namaz kılınacak alan” (Prayer Areas) ayrılmış olması. 

Uçağın 13 bin 500 km’lik menzili ve yaklaşık 15 saat havada kaldığı düşünülürse bazı mevsimler 5 vakit namazın havada kılınabileceği gerçeğinden hareket eden Malezya Havayolları, uçağın alt katında yer alan 8 yolcu kapasiteli first class için ön bölümde, yine alt kata yer alan 350 yolcu için uçağın en arka kısmında iki ayrı alanı ve üst kata 66 yolculu business class için ortada, 70 yolculu ekonomi sınıfı için de arkada bir alanı namaz kılınması için ayırmış. First class dışındaki tüm namaz kılma alanları, kabin ekibinin çalıştığı galley’lerin bir parçası olarak düşünülmüş.
Uçağın içindeki bu bölümler özel olarak dizayn edilmemiş, ihtiyaç durumunda kabin ekibi yolculara seccade sağlıyor ve kıblenin ne tarafta kaldığı konusunda yön tayininde yardımcı oluyor. Malezya Havayolları’nın A380’ini kabin ekibiyle birlikte Londra’da keşfe çıktığımda dikkatimi çeken bir başka husus da iki tuvaletin birleştirilmesiyle ortaya çıkan geniş engelli tuvaletleri oldu. İki tuvalet birleşince o kadar geniş bir alan elde ediliyor ki, engelli yolcu iki refakatçiyle birlikte bu alanı sorunsuz ve rahat kullanabilir. (Hatırlarsanız Japon All Nippon Airways (ANA) de 787’de ilk defa taharet musluğu uygulaması başlatmıştı.)

Malezya’nın A380’inde bordo ve mor renkler hâkim. Uçağın alt katındaki first class’ta süit tipi 8 koltuk yer alıyor. Koltuklar yatak örtüsü, yorganı ve pijamalarıyla konforlu bir yatağa dönüşüyor Uçağın üst katında yer alan business class 2+2+2 konfigürasyonuna, 420 koltuğun yer aldığı uçağın alt kattaki ekonomi sınıfında 3+4+3 oturma düzeni, üst kata ise 2+4+2 konfigürasyonu mevcut. Airbus A380’in ilk kullanıcısı Singapur Havayolları’nın çift kişilik yatağa dönüşen süitlerle tanıtımını yaptığı jumbo jet diğer havayollarını da farklı ve yeni tasarımlara itmiş durumda.
EN FARKLI A380 HANGİSİNİN?
*İlk havayolu Singapur’un 12 süiti çift kişilik yatağa sahip bir odaya dönüşebiliyor.
* A380’i ikinci teslim alan havayolu olan Emirates, first class tuvaletini banyoya dönüştürerek, yolculara 5 dakika duş imkânı sağladı.
* Üçüncü kullanıcı en sade A380 tasarımlı Qantas. Farkını deri ve ahşap materyallerde ortaya koymuş.
* Air France, A380’in 4’üncü kullanıcısı oldu. 9 koltuklu Air France’ın first class’ında özel bakım odası var.
* A380’nin 5’inci kullanıcısı Lufthansa’nın first class’ı dünyanın en sessiz kabini ve tam bir Alman sadeliğinde. Ayrıca 8 kişiye ayrılmış 2 banyo geniş bir alan sağlıyor.
* A380’in altıncı kullanıcısı Kore Havayolları, kendi tasarımıyla havada mağaza dönemini başlattı. Uçağın arkasındaki duty free mağazasında parfüm, güneş gözlüğü, kravat gibi birçok ürün satılıyor.
* A380’in yedinci kullanıcısı ise China Southern. China Southern’in A380’i diğer havayollarına göre çok daha sade. Bu uçakta özel hiçbir uygulama yok.



-samanyoluhaber-

Manzara Resimleri -9-


18 Temmuz 2012 Çarşamba

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.. -editor-


Besmele -editor-


Dünyanın En Küçük Flaş Belleği


SanDisk, 19 nanometre (nm) teknolojisini kullanarak ürettiği 64- gigabit (Gb), 2-bits-per-cell (X2) bazlı dünyanın en gelişmiş hafıza süreç teknolojisini 2011 yılının ikinci yarısından sonra üretmeye başlıyor. Geliştirilen bu hafıza süreç teknolojisi sayesinde SanDisk, mobil telefonlarda, tablet bilgisayarlarda ve diğer cihazlarda kullanılan gömülü veya sökülebilir yüksek kapasiteli depolama cihazları üretebilecek.
2011 yılının ilk çeyreğinde test üretimini tamamlayan 19nm 64gb X2′yi, yılın ikinci yarısında üretmeye başlayacak olan SanDisk, aynı dönemde 3-bits-per-cell (X3) ürünlerini de, 19nm süreç teknolojisi ile birlikte ürün gamına ekleyecek.

EN KÜÇÜK VE EN UYGUN FİYATLI

SanDisk Başkan Yardımcısı ve Teknolojiden Sorumlu Başkan Yoram Cedar konuyla ilgili açıklamasında şunları söyledi; “Üretim ortağımız Toshiba ile birlikte kullanıcılara 19nm süreç teknolojisi bazlı, dünyanın en küçük ve en uygun fiyatlı NAND bellek çiplerini sunacak olmaktan büyük heyecan duyuyoruz. Bu teknolojiyi baz alan ürünler, yeni uygulamaları etkinleştirmek, biçim faktörü ve müşteri deneyimiyle flaş endüstrisini yeni boyutlara taşımak için tasarlandı.”
19 nm’lik bellek, üstün yöntemli yenilik ve hücre tasarımı çözümleri dahil olmak üzere en gelişmiş hafıza flaş teknolojisini kullanıyor. Bu sayede SanDisk, All-Bit-Line’ı (ABL) performans güvenilirliğini feda etmeden tescilli algoritma programlama ve çok seviyeli veri depolama yöntemiyle çok seviyeli hücre (MLC) NAND flaş bellek çipi üretimine yardımcı olacak.

Hikaye-5: Azat



Küçük çocuk, bahçelerindeki erik ağacına konan tombalakça bir kuşu gördüğünde, gözlerini ondan ayıramadı. Genellikle serçeleri bildiği için, kuşların hepsini renksiz sanırdı. Oysa ağaçtaki kuş, rengârenk kanatlarıyla sanki Cennetten gelmiş, bu yüzden de aklını başından almıştı.
Ufaklık, o kuşu ele geçirmek istedi. Eğer bir kafes bulursa onu içine koyar, kuşdili öğrenerek kendisiyle doya doya sohbet ederdi. 
İyi ama o kuşu nasıl yakalardı? 
Beklemeyi sevmezdi. Bu yüzden de tuzak kurmak işine gelmiyordu. Herhalde en kısa yol, bir sapan kullanmaktı. Elbette ki kuşa zarar vermeyecekti. Bunun için taş yerine, yere düşen yumuşak erikleri fırlatacak, kuşu sersemletip yere düşürecekti. Elbette ki daha sonra onun gönlünü alır, kuş sütüyle besleyip yaptığı şeyleri affettirirdi. Bu durumda bayramdan hemen önce, odasında sevimli bir arkadaşı olurdu. 
Günler çabucak geçti. Arife günü gelip çatmasına rağmen, çocuk o arkadaşına kavuşamadı. Ama henüz ümidini kaybetmemişti. Mahallede eski bir cami vardı. Avlusunda ise koca koca çınarlar… Kendisini hayran bırakan renkli kuşlar, o çınarların üstüne konabilirdi. Küçük çocuk o hevesle avluya girdiğinde, ikindi ezanı okunuyordu. Kuş sesleri duyunca etrafa bakındı. Ağaçların üzerinde hiçbir kuş yoktu ama, abdest alan yaşlı bir adamın yanında, bir kafes dolusu renkli ispinoz duruyordu. 
Küçük çocuk, bulunduğu yere çakılıp kaldı. Anlaşılan yaşlı adam hepsini yakalamış, kendisine bir şey bırakmamıştı. 
Abdest alan ihtiyar, çocuğun o hâlini fark edince: 
— Kuşlarımı çok beğendin herhalde, dedi. Biraz önce satın aldım hepsini. 
Küçük çocuk, onlara doğru sokulurken:
— Çok güzellermiş, dedi. Hep havada görüyordum onları. Bir de erik ağacının üstünde. 
İhtiyar adam, kafesten bir kuş tutup: 
— Tüyleri bir pamuk gibi yumuşak, dedi. Okşamak ister miydin?
Küçük çocuk bu teklife inanamadı. Ama böyle bir fırsatı kaçırmak istemezdi. Ellerini küçük bir yuva haline getirip kuşu içine aldı. Duyduğu heyecanla, kalbi sanki yerinden çıkacak gibiydi. Kuşun küçük kalbi de, onunkinden pek farklı sayılmazdı. 
Küçük çocuk ispinozu defalarca öperken, yaşlı adam onun başını okşayarak: 
— Haydi bakalım! dedi. Şimdi bırak istersen, uçup gitsin.
Çocuk, bu sözlere de şaşırmıştı. Günler boyunca peşinde koştuğu avı, bu kadar çabuk kaybetmek istemiyordu. 
İhtiyara yalvaran gözlerle bakarken: 
— Bizim evde kalmasını isterdim, dedi. Onu iyi beslerdim. Hiçbir şeyini eksiz bırakmazdım. 
İhtiyar adam, kafesteki kuşları tek tek salıyordu. Küçücük bir çocukken, bu işleri babasından öğrenmiş, azat edilen kuşların, onu Cennet kapısında karşılayacağını duymuştu. 
Çocuğun kulağına doğru eğilerek: 
— Bu kuşları Cennette sevmen için, onları bırakman gerekir, diye fısıldadı. Üstelik sen de uçarak onlarla yarışırdın. 
Küçük çocuk, Cennet'i hatırladı. Dedesi oraya gitmeden biraz önce, kendisine her şeyi anlatmıştı. Cennetteki canlıların tamamı, elbette ki kuşlar da, insanlar gibi ölümsüz olacaklardı. Kuşu bir kez daha öptükten sonra, Cennette buluşmak duasıyla bıraktı. 
İspinoz kuşu, minareler arasından göklere yükselirken, bayram topları peş peşe atılıyordu.
 
Kaynak : Cüneyt Suavi

Oruç hakiki ve halis... -nurakademisi-

nurakademisi

17 Temmuz 2012 Salı

Lowkey - Terrorist?


Sakın, Sakın...


Canım Muhammed.. -editor-


...felsefe herşeyi çirkin gösteren bir gözlüktür. -editor-


Manzara Resimleri -8-



Maher Zain - Number One For Me

İndirmek için tıklayın..

iPhone şimdi de mayın arayacak.


İphone’de bulunan GPS sistemi ve diğer uygulamalar ile eczane, market, eğlence merkezleri v.b gibi daha bir çok yeri kolayca bulabiliyoruz. Ancak bu günlerde iPhone cihazlar için yeni bir görev hazırlanıyor. O da mayın bulmak. Bildiğiniz gibi normal olarak mayın arama ve tarama işlemleri bir metal dedektör aracılığı ile yapılır. Bu dedektör toğrağın altında bulunan metalleri bulur ve sinyal vermeye başlar. Ama çoğu zaman bu bulunan metaller mayın olmayabiliyor. Çünkü toprağın altında sayısız metal element bulunuyor. Hatta bulunan mayını etkisiz hale getirmeye çalışırken ortaya acı sonuçlar çıkabiliyor.

Hikaye-4: Halı



Cuma namazındaydık. Sağımda bir ihtiyar, onun hemen yanında da bir boşluk vardı. Yaşlı adam, farzı kılmak için kalktığımızda arkaya döndü ve boşluğun gerisindeki çocuğa: 

-Safı doldur yavrum! dedi. Boşluk kalmasın.
 
Çocuk, bol tüylü ve yeşil bir halı üstündeydi. Her nedense öne geçmek istemiyordu. Yaşlı adam bu durumu fark ettiğinde, o halıyı gösterip:

-Anlaşılan yumuşak bir yer buldun, dedi. Ne de olsa “ana kuzusu” sayılırsın. 

Delikanlı susmayı tercih etti.Boşluğa da başka bir kişi geçti.Namaz sona erdiğinde, ihtiyarın cuma’sını tebrik ettim. Biraz sonra arkadaki çocuk gelerek, onun elini öptü.
 
Yaşlı adam, söylediklerinden pişmandı. Çocuğun başını şefkatle sıvazlarken: 

-Sana “ana kuzusu” dediğim için hakkını helâl et evladım, dedi. İhtiyarlık kolay değil, ağzımdan kaçtı işte. 

Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğip: 

-Bana söyledikleriniz doğruydu, dedi.

Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefat ettiği zaman annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da…
Kaynak : Cüneyt Suavi

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Zaman gösterdi ki... -editor-


Bir saray gibi şu alemin.... -editor-


Albüm: Mesut Kurtis - Salawat


Tala'al Badru Alayna
Burdah
Salawat
Never Forget
Ya Ilahal Kawni
Alayka
No One But Allah
O Allah

Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku.. -editor-


Hamza Namira - Dream With Me


Dua bir sırr-ı azim-i ubudiyetttir. -editor-


Eyvah Aldandık!! -editor-


Karşımda müthiş bir yangın var... -nurakademisi-


Laptoplar için elektrik devri kapanıyor.




Bu yeni laptop modeli elektriğe ihtiyaç duymadan çalışabiliyor. Bunun ise çevresel enerjiyi elektril enerjisine dönüştürerek gerçekleştiriyor. Modelin içerisinde yer alan güneş pilleri ile laptop için gerekli olan enerji depolanabiliyor. Amerikalı tasarımcılarLaura Karnath ve Carl Burdick‘in tasarladığı bu tasarım, sürdürülebilir ve çevreci enerjiden maximum seviyede yararlanabilmeyi planlıyor. Bu güne kadar laptop tasarımında kullanılan tüm malzemelerin dışına çıkılarak hazırlanan bu model ayarlanabilir bir OLED ekrana sahip.

Modelin bir bölümü OLED ekrandan meydana gelirken, yatık ya da eğik şekilde kullanılabiliyor. Modeli eğik olarak kullanıldığınızda ekranın bir kısmı dokunmatik dizüstü klavyesi görünümü alıyor. Ürünün diğer bölümünde ise güneş pilleri bulunuyor ve cihaz yatık şekildeyken şarj işlmeini gerçekleştiriyor. Ayrıca bu yeni modelde 3D görüntü kaydı sağlayabilen üç kamera, bir 4G adaptör ve ekranın çiziklerden korumak için çizilmeye dayanıklı OLED ekran gibi bir çok özellik daha yerini almış.

Hikaye-3: Çakmak




Trende yanyana oturduğumuz adam, karşımızdaki deliklanlıya nutuk çekiyor ve:
- Sigara efkar dağıtır, diyordu. Yak bi tane.
Çocuk adamın kendisine uzattığı sigarayı kibarca reddederek:
- Sağ olun, diye cevap verdi. Kullanmıyorum.
- Amma yaptın ha, dedi adam. Yoksa annen mi kızar?
Bu laflar çevremizdeki yolcuların gülüşmelerine yol açmış, benimse fena halde canımı sıkmıştı. Uyumak niyetiyle kapattığım gözlerimi aralayarak delikanlıya baktım. 20-22 yaşlarında olmalıydı. Son derece temiz bir ifadeye sahip olan yüzü, adamın söylediklerinden dolayı hafifiçe kızarmıştı.
Adam:
- Her halde sen aslan sütü de kullanmazsın, diye devam etti. Kullanmazsın değil mi?
Delikanlı, onun içkiden bahsettiğini anlamıştı. Bu sefer susmayıp:
- Bira dahil bütün içkiler haramdır, dedi. Elbette kullanmıyorum.
Konuşmaları benim olduğu kadar ayakta seyehat eden yolcuların da dikkatini çekmiş olmalıydı. Herkes kulak kesilmiş, onları dinliyordu.
Adam, alaycı bir ifadeyle:
- Amma tutucu bir insansın be kardeşim, dedi. O haram, bu haram...
Çocuk yine susmayı tercih etti. Ancak sıkıldığı her halinden belli oluyordu. Adam ise, aklı sıra onu köşeye sıkıştırmış ve perişan etmişti. Sigarasının dumanını, çocuğa doğru bir kahraman edasıyla iflkerken:
- Cehennem korkusundan dünyanın bütün zevklerinden mahrum kalıyorsunuz, dedi. İş mi sizin yaptığınız?
Dayandığım yerden doğrularak adama baktım.
Bu sefer bana dönerek,
- Ne dersin dostum, dedi. Haklı değil miyim? Hapimiz az çok yanmayacakmıyız? Üstelik hep beraber olduktan sonra, ne var korkacak?
Sinirlerim iyice tepeme çıkmıştı. Yine de sakin bir ifadeyle:
- Gerçekten cesur bir insanmışsınız, dedim. Sahi, yanmaktan korkmuyormusunuz?
- Pek korktuğumu söyleyemem, diye cevap verdi. Elle gelen, düğün bayram değil mi?
Böyle diyerek koltuğuna biraz daha gömüldü ve cam kenarındaki sigarasına doğru uzandı. Paketin yanında duran çakmağı ondan önce ateşledim ve:
- Buyrun, dedim. Yakın.
Paketten büyük bir pozla çıkarttığı sigarasını çakmaktan adeta fışkıran aleve doğru uzatırken,
- Hayır, dedim, sigaranızı değil , parmağınızı uzatın.
- Anlayamadım, dedi. Neden parmağımı uzatacak mışım?
- Cehennemde yanmaktan korkmadığınızı, bundan daha iyi nasıl gösterebilirsiniz? Dedim. Doğrusu hepimiz merak ettik.
Adam ne diyeceğini şaşırmıştı ve bir saat işleyen çenesi, adeta tutulmuştu. Yerinde bir müddet kıvrandıktan sonra,
- İneceğim istasyona geldim, diyerek ayağa kalktı ve kalabalığı yararak gözden kayboldu.
Çakmağın bende kaldığını, adam gittikten sonra farkettim. Bunu, karşımdaki delikanlı da görmüş ve gülmeye başlamıştı.
Çakmağı ona doğru uzatırken,
- Sigara içmiyorsun ama çakmak sende kalsın, dedim. Artık onu nerde kullanacağını çok iyi biliyorsun...
Kaynak : Cüneyt Suavi

Hamza Namira - Insan


RNİDH - 3:Filipinlerin Kuzey Adalarında Katolik Bir Aileden Dünyaya Geldim. -nurmektebi-


Filipinlerin kuzey adalarında Katolik bir aileden dünyaya geldim.

Filipinler'de hizmetlerle ilgilenen M. Rıza Dalkılıç'ın oraya ilk defa gittiği zamanlarda bir İngilizce öğretmenleri var. Sonradan Müslüman oluyor. Adı Sally Tayabana. Salli Arapçada namaz kılmak anlamında. Sally hanım Müslüman olduktan sonra Saliha ismini aldı. Türkiye'de bulunan Saliha hanım ile İslamiyetle tanışmasını konuştuk. Tercümeyi M. Rıza Dalkılıç yaptı.

HAYATIMIN TAMAMINI RİSALE-İ NUR HİZMETİNE VAKFETTİM

Saliha kardeşimiz kendisini nasıl tanıtır?

Filipinlerin kuzey adalarında Katolik bir aileden dünyaya geldim. Altı sene evvel babamı kaybettim. Annem 76 yaşında ve hayatta. Kuzey adalarında kendi köyümüzde ikamet etmektedir.

Eğitiminiz nedir?

Filipinler Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum. Filipinler Üniversitesi dünyanın en büyük 500 üniversitesinden biridir. Asyanın en iyi üniversitelerinden birisidir. Ondan sonra yabancı uyruklulara öğretmenlik yapıyorum.

İngilizce mi öğretiyorsunuz?

Evet. Yabancı insanlara daha çok Kore ve Japon ağırlıklı insanlara İngilizce öğretmenliği yapıyordum. Müslüman olduktan sonra hayatımın tamamını Risale-i Nur hizmetine vakfettim.

Risale-i Nur'u ilk defa ne zaman, nerede duydunuz?

Risale-i Nur'u Türk öğrencilerimden 2003'ün, Ekim veya Kasım ayı başlarında öğretmenliğe daha başlamadan önce ev ziyaretinde duydum. Bana 20. mektubu vermişlerdi.

Hangi vesile ile o eve gittiniz?

Arkadaşlarım beni ikaz etti, “bunlara karşı dikkat et” diye. Bunun üzerine eve gittim. Kaldıkları evi görmek istedim bunlar nasıl yaşıyorlar diye.

“MÜSLÜMANLARIN TERÖRİST OLMA İHTİMALLERİ OLABİLİR” DİYE UYARILMIŞTIM

İlk defa gençler size geldi, siz de onların evine gittiniz?

Ne yaptıklarını öğrenmek istedim. Hakikaten buraya İngilizce öğrenmek için mi geldiler yoksa başka bir maksatları mı var bunu öğrenmek için gitmiştim. Normalde öğrencilerin evine gitmem. “Türkiye gibi gelişmiş bir ülkeden gelen insanların İngilizce bilmemesine imkan yok bunlar İngilizce biliyorlardır. Başka bir maksat için Filipinler'e gelmişlerdir. Belki de Ortadoğu, Irak, Arap ülkelerinden birisi de olabilirler. Müslümanlar, dolayısıyla terörist olma ihtimalleri olabilir” diye uyarılmıştım.

Eve gittiniz ne ile karşılaştınız?

İçeri girdiğimde –erkek öğrenciler oldukları için- evlerinin çok karışık, darmadağın, kirli olacağını düşünüyordum. İçeri girdiğimde çok şaşırdım. Evin çok düzenli, tertipli olduğunu, arkadaşların çok kibar ve misafirperver olduklarını, evin içersinde büyük bir kütüphane ve dışarıdan çok kitapların olduğunu gördüm.

Kitapları görünce ne düşündünüz?

Bu kadar kitabı görünce ilk aklıma gelen şey “bunlar bu kitapları buraya satmaya mı gelmişler, yoksa bu kitapları okumaya mı gelmişler” oldu. Fakat benim anlamadığım bir dilde yazılmış bu kitapları açtığımda içimde şiddetli bir “ben bu kitapları anlamak için her şeyi yapacağım, yapmam lazım” gibi bir his uyandı. Bilmediğim bir dilde yazıldığı halde.

HAYATIN HER SAFHASINDA NASIL ALLAH OLUR?

Sonra nasıl gelişti?

Bu ilk tanışmadan sonra baktım bunlar iyi insanlar, kötü insan değiller. Düzenli, tertipli insanlar. Zarar gelebilecek insanlar gibi gözükmüyorlar. Beni o ilk günde etkileyen hususlardan bir tanesi de tamamen farklı bir hayat tarzına sahip olmalarıydı. Mesela ders günleri konuşulurken Cuma günleri derse kalamayacaklarını çünkü Cuma günü mescide gitmelerinin gerektiğini söylemişlerdi. Ne zaman merak ettiğim bir şeyi sorsam, cevap sürekli dinden geliyordu. “Şunu ne için böyle yapıyorsunuz?”, “Bu bize dinimizin emri.” “Niçin böyle yapıyorsunuz?” “Çünkü Allah böyle söylüyor.” Bu beni çok meraklandırdı.

Bu kadar genç insan sürekli her şeyde “bu bize dinimizin emri, bunu böyle yapmamızı Allah emrediyor” diyorlar. Allah kimdir, nasıl bir inanışları var ki, hayatın her bir safhasında, hayatın devamlı içerisinde emri olur. Her şeyde Allah'ın emri var. Hayatın her safhasında nasıl Allah olur? Bu bana İslamı da merak ettirmeye başladı. Son 5 seneye kadar önce dinsiz bir hayat yaşıyordum. Kiliseye gitmiyordum, dini bir hayatım yoktu. Bu kadar dinden uzak yaşıyorken iki tane genç sürekli Allah'a teslimiyetten bahsediyorlar ve öyle görünüyor.

CENAB-I ALLAH'IN ARASINDAKİ O BÜYÜK DUVARLARIN YIKILDIĞINI HİSSETTİM

İlk okuduğunuz Risale-i Nur parçası hangisiydi, nasıl bir etki bıraktı?

İlk okuduğum kitap 20. Mektup oldu. Hissiyatımı dün gibi gayet çok açık bir şekilde hatırlıyorum. Gece yarısı okumaya başlamıştım. Adeta benimle Cenab-ı Allah'ın arasındaki o büyük duvarların yıkıldığını hissettim. Zaten beni Hıristiyanlıktan dinsizliğe iten en büyük sebeplerden bir tanesi şirk kokulu bir din olmasıydı. Lailaheillellah vahdehu la şerike leh kısımlarını okurken, benim de böyle olması gerektiğini bildiğim beni buraya getirebilecek bir inanç sistemi bulamıyordum. Elbette Allah bir olur birden fazla olamaz, başkaları ilah olamaz, biz sıfatlarında hata ediyoruz ama Allah bir'dir. Ama bu vahdet manasını ben nereden bulabilecektim. Aklen buna inanıyorum ama tatminkar bir dinle hiçbir zaman karşılaşmamıştım. İşte 20. Mektubu okurken tatminkar bir şekilde düşündüğüm şeyleri orada daha güzel ifadelerle bulmuş oldum. O gün anladım ki Müslümanların imanı çok daha derin ve derin bir Allah inancına sahipler.

Dalaletin nasıl bir yara olduğunu hissedebilir misiniz benim anlatacaklarımdan bilmiyorum. Düşününki beş seneden beri Allah'ı bilmiyorum, ahireti bilmiyor, dinden habersiz, tüm dini duygulardan kopmuşum. Hayatın, yaşamın bir maksadı yok. Bizden beklenen bir şey yok. Böyle bir vaziyet içerisinde 20. Mektubu okuyorum. Allah'ın bir olduğunu, şeriki olmadığını okuyorum. Dinden kopmuş bir insanım birden bire böyle hakikatlerle karşılaşıyorum, uzun süreden beri başka şeyler de düşünüyordum. Hayatın maksatsızlığı vesaire. Böyle kendimi kaybetmiş bir vaziyetteydim. O esnada gece yarısı yıldızlara bakmaya başladım, kitabın da etkisiyle dedim ki “sen varsın, bu yıldızlar sensiz olamazlar, ne olur kendini bana tanıttır.” Böyle yıldızlara bakıyorken, öğrencimden bana şöyle bir mesaj geldi: “Dinle de yıldızları şu hutbe-i şîrînine, Nâme-i nûrunu Hikmet, bak ne takrîr eylemiş.” Risaledeki "Yıldızları Konuşturan Bir Yıldıznâme”nin iki mısrası geldi.

Gece yarısı mı oluyor bu olay?

Evet.

İNTİHAR ETMEYİ DÜŞÜNÜYORDUM

Tam da 20. Mektubun etkisiyle yıldızları seyredip Allah'a kendini bana göster dediğin anda?

Tabi. Orada iki şey arasında kaldım. Birisi hayatımın en mutlu anını yaşıyordum ama aynı zamanda da hayatımın en kötü dönemlerinden de birisini yaşıyordum.

(M.Rıza Dalkılıç'a olayı sordum şunları anlattı: Biz kitapları Sally hanıma verdikten sonra Erdem abi ile konuşuyorduk. Ben dedim ki ‘biz buraya İngilizce öğrenmeye gelmedik. Zaten hoca bizi terörist gibi görüyor ama hakikaten biz buraya bunun için gelmedik. Biz buraya Allah'ı anlatmaya geldik. Öyle tefeül edelim ne çıkarsa onu telefonla mesaj gönderelim dedik. Normalde Manila'da ışık kirliliği var yıldızlar pek görünmez geceleyin. Ama Sally hanım o gece on binlerce yıldızı gökte gördüğünü söylüyor.)

Kötü şeyler düşünüyordum dediniz. Ne düşünüyordunuz?

Hayatı terk etmeyi düşünüyordum. Bu uzun ve acıklı bir seyahat. Çok ciddi bir çocukluk yaşadım. Küçük bir çocukken bile diyordum “herkes mutlu yaşasın, hayatın bir gayesi olsun, herkes mutlu ve barış içerisinde yaşasın.” Bana yardımcı olacak, kurtaracak olan din idi. Küçükken öyle düşünüyordum. Pazar günleri kiliseye gitmeye ve çok ciddi bir şekilde takip etmeye başladım. İncil dersleri almaya başladım. Kilisedeki yolsuzluklar, İncil'deki bozukluklar, bunun Allah tarafından yazdırılmamış olacağı zihnime gelmeye başlamıştı. Yani Mesela Hz. İsa hakkında soru sormaya başladım. Öğretmenlerime, hocalarıma Hz. İsa kimdir diye soruyorum. Aynı zamanda tanrının oğlu, aynı zamanda tanrı, aynı zamanda şu, aynı zamanda peygamber… Bütün bunlar bir şahısta nasıl toplanır? Ölen birisi nasıl tanrı olabilir? Sonra dediler ki “o bizim günahlarımız için öldü.” Yani günahlarımız için bir tanrının mı ölmesi gerekir? Hem tanrı diyoruz hem de çarmıha gerilmiş bir insandan bahsediyoruz. Yani “iman etmek istiyorsan iman et aklını fazla karıştırma, soru da sorma” demeye başladılar bana.

Aklımın tatmin olmadığı bu meselelerden dolayı kiliseyi terketmek zorunda kaldım. Üniversite hayatımda hocalarımdan bir çoğu komünistti ve ateistti. Sosyalist kitapları okumaya başlamıştık. Baktım onlar hiç Cenab-ı Hakkı düşünmüyorlar, ahireti düşünmüyorlar, belki ben de böyle olsam hiç olmazsa Allah'ı düşünmemeye başlasam kendimi suçlu hissetmeyeceğim. Dinden hariç bazı yollarda kendime, çare arıyordum. Meditasyon gibi şeylerde öyle oluyor. Bir an rahatlıyorsunuz. Başka dinleri de araştırmaya başlamıştım. O an için akli bir rahatlık veriyor fakat o an geçtikten sonra onun bir tesiri kalmıyor.

YILDIZLARLA KONUŞTUM “SİZ BANA BANA YOL GÖSTERİN” DEDİM

Kiliseden uzaklaşıyorsunuz ama yine sonra kurtuluşun dinde olacağını düşünerek başka dinleri araştırıyorsunuz?

Allah'ı aramaya başladım ama dinler içersinde değil. Çünkü Kiliseye döndüğüm zaman tatminsizlik oluyor ve beni onlara düşman ediyordu. Düşman olmamak için onlardan ayrılayım, kendime başka bir yol seçeyim, Allah'ı kendim arayayım dedim. Kilisenin istediği gibi değil de içimden geldiği gibi ibadet edeyim dedim.

Yani bir Allah'a inanıyorum bir bırakıyorum, bir şükretmek istiyorum bir şükretmemek hali oluyor. Bu gel-gitler yaşadığım dönem içersinde Türkiye'den gelen kardeşlerle buluştum. Yani o 20. Mektubu okuduktan sonra, okuduğum dönem içersinde dışarıya çıktım sanki yıldızlar benimle konuşuyorlar gibi hissettim. Sanki bana bir şeyler söylüyorlar. Yıldızlarla konuştum “siz bana yol gösterin” dedim işte o anda mesaj geldi. Bu benim için büyük bir işaret oldu.

O geceden sonra şu kanaate vardım ki benim aklımda ne sual varsa bu kitapta ve bu arkadaşlarda var. Benim aklıma gelen ne varsa bunlar bana cevap verecekler. Hiç zamanımı boşa harcamadım. Bu noktadan sonra bu arkadaşlara ne soracağım diye düşünmeye başladım.

O GECE MÜSLÜMAN OLMAYA KARAR VERDİM

Hayatımda işaretlere inanıyorum. Her buluştuğumuz, her tanıştığımız insanın hayatımızda önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Ben bilmiyorum ki o gün o aldığım mesaj, bu arkadaşlarla buluşmamız, beni Müslüman edecek. Öyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi. Fakat büyük bir şeyin olacağı aklıma gelmişti. Ben o hissiyat içerisinde iken bir anda böyle bir mesajla karşılaşmam benim için çok büyük bir işaret. Ama Müslüman olmak gibi bir şey düşünmüyordum. Bir şey olacak diye düşünüyordum. İngilizce bilmiyorlardı. Az bir şey İngilizce konuşuyorlardı. Ben ne zaman bir soru sorsam önce gidip sözlüğe bakıyorlardı bu ne demek istiyor diye, sözlüğe baktıktan sonra hemen risaleden bir kitap getiriyorlardı, “senin sorunun cevabı burada, burayı oku” diyorlardı. Uzun bir süre böyle devam etti.

Risale-i Nuru okudukça imanın o altı rüknüne öyle izahlar var ki şüpheye yer bırakmıyor. Şimdi okudukça hayatımda ne gibi değişikler olacak onları düşünmeye başladım acaba ben bunları okuyorum bunlarda da şüphe yok hepsi doğru söylüyor. Hakikatın ifadesi, ama bundan sonra Müslüman gibi mi giyineceğim, hayatımı nasıl değiştirecek? Bu inancın hayata bakışı nasıl olacak? Yani mesela bir müddet, şöyle düşünmeye başladım; bu anlattıkları şeylerin tamamını ispat edemeseler bile Hıristiyanlar da inanıyorlar. O zaman ben iyi bir Hıristiyan olarak devam edebilirim. Bu Türkler kadarda iyi bir insan olabilirim, diye düşünmeye başladım. Ve Sekizinci Sözü okudum. Sekizinci söz benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. Birinci defa okudum, ikinci defa okudum, üçüncü defa, tekrar tekrar okuyorum. O mutsuz insanın kendim olduğumu, dalalette giden insanın ben olduğumu, sol yolun yolcusu ben olduğumu gördüm ve bundan kurtulmanın yolu nedir diye, “Ey bu yerlerin hakimi senin bahtına düştüm, sana dehalet ediyorum, sana sığınıyorum, senin rızanı arıyorum” dedim. Bu hakikatleri orada okuyunca, orada bir ayeti kerime beni en fazla etkileyen ayetlerden birisi o oldu, “İnneddine indellahilislam.” Allah katında din İslamdır. O gece Müslüman olmaya karar verdim.

15 Temmuz 2012 Pazar

Teravih başlıyooor... -editor-


Hikaye-2: Şefkat




Yeni aldığım çifteyi denemek için arkadaşlarımla birlikte ava çıkacaktım. Bu yüzden de o gece erkenden yattım. Rüyamda ertesi günkü avı göreceğimi beklerken üç yaşındaki oğlumun ağlamasıyla uyandım. 
 
Ateşler içinde yanıyordu. Annesi: 
 
- Kızamık olmalı!. dedi. Herhalde komşumuzun çocuğundan geçmiştir. 
 
Canım fena halde sıkıldığından: 
 
- Tam hasta olacak zamanı buldu velet!. dedim. Kırk yılda bir ava çıkacak oldum. 
 
Eşim: 
- Gitmesen iyi olur!. dedi. Üstelik yarın pazar her yer kapalı. 
 
- Pazar mazar anlamam!. dedim. Söz verdim gideceğim. 
 
Sabah vakti erkenden evden ayrıldım. Ve av yerine geldiğimizde arkadaş grubundan kopup gezinmeye başladım. Fakat bir kaç saat gezmeme rağmen hiçbir şey vuramamış üstelik de yorgunluktan halsiz düşmüştüm. Ümidimi kaybetmek üzereyken biraz ileriden iri bir kuşun havalandığını gördüm. 
 
Beklediğim bıldırcın olmalıydı bu. Tüfeğimi doğrultup iki fişeği ard arda patlattım. Vuramamıştım. 
 
Kuş tüfeğimin ormanda yankılanan sesini sanki duymamış ve biraz uçtuktan sonra tekrar dönüp aynı yere konmuştu. Tüfeğimi doldururken göz göze geldik. Heykel gibi hareketsiz duruyor ve sanki bana "acemisin!" diye bağırıyordu. 
 
Tekrar nişan alarak tetiğe bastığımda tüyleri bir bulut gibi dağıldı. Bir kahraman edasıyla yanına gittim. Bulunduğu yerden birkaç metre öteye yığılmış ve darmadağın olan vücudunda yenecek yer kalmamıştı. Herhalde çok yakından ateş etmiştim. 
 
Onu bir ağacın dibine fırlatırken: 
- Benden korkmamanın cezasını çektin!. dedim. Üstelik de bir işe yaramadın. 
 
Birden yandaki çalıların içinden gelen seslerle irkildim. Ve dalları araladığımda küçük bir yuva içindeki kuş yavrularıyla karşılaştım. Tüyleri henüz kabarmaya başlamış ve üşümemek için birbirine sokulmuşlardı. Hepsi avazı çıktığı kadar bağırarak sanki bana lanet ediyorlardı. 
 
Tüfeğimi bir kenara fırlatırken: 
- Aman Allah' ım'. dedim. Ne yaptım ben? 
 
Yuvanın bulunduğu çalılık vurduğum kuşun dönüp dolaşıp konduğu yerdi. Ve o küçük kalbindeki şefkat yüzünden ölüm pahasına da olsa yavrularını terk etmemişti. 
 
Yuvadaki yavrulara bir daha baktım. Evde ateşler içinde terk ettiğim yavrum gibi titriyorlardı. 

Maher Zain - Insha-Allah -awakening-



Albüm: Mehter Marşları -editor-

Mehter Marşları indirmek için altttaki linklere tıklayın..

Çağrı
Hicaz Hümayun Peşrevi
Yine de Şahlanıyor
Buna Er Meydanı Derler
İhtiyatlar Silah Çatmış
Estergon Kal'ası
Kırımdan Gelirim
Ey Gaziler
Eski Ordu Marşı
Mehter Vuruyor
Ceddin Deden
Artar Cihatla Şanımız
Mehter Marşı
Rast Peşrevi
Ordunun Duası
Eski Malazgirt Marşı
Yelkenler Biçilecek
Sancak Marşı
Devlet Marşı
Osman Paşa Marşı
Hücum Marşı
Gülbank
Genç Osman

pixelianur.blogspot.com

Zina eden kimse tövbe etse bağışlanır mı?


Zinanın hükmü İslam'da açıktır. Suçunu hakimin huzurunda dört defa ayrı ayrı itiraf ederek cezanın verilmesini isteyen veya dört şahidi bulunan birisi hakkında karar verilir. Şayet bu insan evli ise recm cezası, bekar bir insan için ise verilecek karar recm değildir, yüz değnek sopa vurulur. 
 
 
Fakat suçunu itiraf etmeyen veya yaptığı bu fiili kimse görüp şikayet etmemiş ise, bu insanın yapacağı tek şey günahından dolayı pişmanlık gösterip bir daha yapmamak üzere tövbe etmektir. 
 
Ayrıca böyle bir suç işleyen kimse suçunu itiraf etse bile şu anda bunun cezasını uygulayacak bir merci yoktur. Geriye iki şey kalıyor. Biri kul hakkıdır; varsa helalleşmek gerekir. Diğeri de Allah hakkı için tövbe, istiğfar etmek ve bir daha o günaha girmemektir. 
 
İnsan hem iyilik hem de kötülük yapmaya uygun yaratılmıştır. Onun için zaman zaman isteyerek veya istemeyerek günahlara girebiliyor. Bu konuda Kur’an-ı Kerim'de,
 
“Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar."(Nisa, 4/48,116)
buyurarak, hangi günah olursa olsun affedebileceğini bildirmektedir. 
 
Kitaplarımız da canı gönülden yapılan tövbenin Allah tarafından kabul edileceği ifade edilir. Nitekim Allah Teala,
 
“Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” (Tahrim, 66/8)
buyurarak, yapılan tövbelerin kabul edileceğini beyan eder. Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir: 
 
1. Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak. 
2. Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak. 
3. Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair bir karar içerisinde olmak. 
4. Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek. 
 
Bir rivayette de "Nasuh Tövbe" şöyle tarif edilmiştir:
 
"- Günahlara pişmanlık. 
- Farz ibadetleri yapmak. 
- Zulüm ve düşmanlık yapmamak. 
- Kırgın ve küskünlerle barışmak. 
- Bir daha o günaha dönmemek üzere karar vermek." (bk. Kenzü'l-ummal, 2/3808)
İnşallah bu şartları yerine getirirsek Allah’ın tövbelerimizi kabul edeceğinden ümitli oluruz. 
 
Ancak insan her zaman korku ve ümit içerisinde olmalı. Ne ibadetlerimize güvenip övünebiliriz, ne de günahlarımızdan ümitsizliğe düşebiliriz. "Ben çok iyiyim, bu işi hallettim." demek ne kadar yanlışsa; "Ben bittim, beni Allah kabul etmez." demek de o kadar yanlıştır. Ayrıca, suçunu anlayıp tövbe edip, Allah’a sığınmak da büyük bir ibadettir.
Kaynak : Sorularla İslamiyet


Sancak Marşı -editor-





***:Fotoğraflar -pixelislam- 'dan alınmıştır.

Çocukları Okullara Gönderirken Ebeveynlere Birkaç İpucu

,

Aileler çocuklarını gönderecekleri okulları tartışsalar da, imkanı olup tercih edenler kolejlere gönderseler de, isteyenler ihl'leri bekleseler de, çocukları yönlendirmek için en iyisini yapmaya çalışıyorlar.

Bunları yapanlar üzerlerinden mesuliyeti attıklarını düşünüyorlar. Tabii ki, maalesef bu doğru değil!

Düşünüp harekete geçecek, yapılacak şeyler var! 
 

OKULLARDA İSLAMİ HASSASİYET

Saygılı idare ve öğretmenler olsa da, diğer öğrenciler ve bazen öğretmenler-idareler çocuğunuzun kazanmasını veya taşımasını istediğiniz değerlere her zaman saygılı olmayabilirler. Peki bu durumda ne yapacağız?

Cevap, bence, çocuklarımızı önce insani sonra da İslami bir kimlikle yetiştirmiş olmakta yatıyor.

Batılılaşmış toplumda helal-haram hassasiyetinin azaldığı çevrelerde anne-babalar çocukları ile ilgili ne yapacakları konusunda tereddüt içindeler.

Peki çocuklarınıza KENDİ EVİMİZDE bunun üstesinden gelmek için nasıl bir eğitim verdiniz?

ÖNCE GERÇEK EĞİTİM EVDE BİR BAŞLASIN

Çocuk bu hassasiyetlere ve değerlere sahip olduğu için onurlu ve az da olsa bunun gururunu taşımasını söylediniz mi? Günlük işlerle, telaşlarla o kadar meşgulüz ki çocuğumuzun islami eğitimini çoğu zaman üstünkörü geçip ihmal ediyoruz.

Ebeveynler olarak çocuklarımızın başarılı doktorlar, avukatlar ve mühendisler olmalarını istiyoruz. Fakat bunları düşünürken ne kadarımız aynı zamanda iyi birer müslüman da olmalarını da düşünüyoruz? Dini hassasiyeti olan ailelerin çocuklarının okulda sınıflarda kendilerini gizlemeye çalışmalarının sebeplerinden birisi de budur.

İSLAMİ BİR KİMLİK İÇİN İPUÇLARI

Çocuklarımızın kendi islami kimliklerini oluşturmaları ve kendilerine karşı hassas/saygılı davranılmayan ortamlar da bile sağlam kalabilmeleri için bazı ipuçları işimize yarayabilir.

Bunların başında islami kimlik oluşturabilmek için islamiyeti YAŞIYOR olmamız gerekiyor. Sözdeki islamın kimlik oluşumuna maalesef katkısı olmuyor.

> Çocuklarımız için de bu geçerli.

> Etrafınızdaki cami ve kültürel faaliyetlerde aktif rol alın.

> Yaşadığınız toplumun sorunların çözümünün bir parçası olun.

> Özellikle çocuğunuzun islami kimliğinin oluşmasına faydası olacak aktivitelere beraber katılın.

> Diğer islami hassasiyeti olan ailelerle daha sık görüşün. Gezmeler, kamplar ve piknikler düzenleyin.

> Ayrıca sorumlu ve bilgi bir aile bireyi olarak çocuklarınıza Kur'ân bilgisini de vermemeyi unutmayın.

 

ÇOCUĞUNUZA BİR EBEVEYNDEN FAZLASI OLUN

Herşeyden önce çocuğunuza bir arkadaş olun.

Sorunları islami bir perspektiften çözebilmek için onu dinleyin.

Ayrıca kendi problemini kendi çözebilmesi için de onu teşvik edin. Gerçeğin verebileceği zararlardan sürekli onu korumaya çalışmayın.

Eğer sorun çözümünde yeteri kadar açık fikirli ve yardımcı olmazsanız, bunları ona gösterenbaşka kişilerden yardım almak isteyeceklerdir. Ve bu kişileri seçerken çok da akıllı olmayabilirler.

Ayrıca çocuğunuzun karşılaştığı problemlerin büyük kısmı okullarda her çocuğun karşılaştığı problemlerdir. Şiddet, cinsel istismar, saygı ve tavır problemleri kim olursa olsun her insanın dikkat etmesi gereken değerlerdir.

İyi haber ise, bu problemlere en uygun ve doğru çözümü islami bir bakış açısıverebilmektedir.

Sonuç olarak çocuklarımız hangi ortamlarda olurlarsa olsunlar, ebeveynler olarak görevlerimizin başında, insani ve islami hassasiyetlerini korumalarına yardımcı olmak ve kendilerine olan güvenlerini sağlamak en krıtik, en önemlilerindendir.
Sahar Şafi hanımın yazısından Siyah Nur tarafından hazırlanmıştır. (c)
Çocukların eğitimine faydası olacağını düşündüğümüz bazı yeni yazıları sunmaya devam edeceğiz inşallah.


iyi ama... -pixelislam-


Hikaye-1: Bu kalp sizin mi?



Delikanlı alaca karanlıkta yürürken yumuşak bir şeye çarptığını fark etti. Eğildi baktı. Aman Allahım!. Ayaklarının arasında bir kalp duruyordu. Tıpkı resimlerdeki gibi diri ve kanlıydı. Onu büyülenmişçesine avuçlarına aldığında dehşetten çıldıracaktı. Kalp tıp tıp atıyordu ve sımsıcaktı.
Delikanlı sanki ellerine yapışıp bir başka uzvu haline geliveren kalpten kurtulmak istiyor fakat ne olduğunu bilmediği kestiremediği duygular tarafından engelleniyordu. Bir müddet sonra sakinleştiğinde onun sahibini bulmak için en yakındaki evin kapısını çaldı ve zincir aralığından bakan genç kıza;
“Bu kalp sizin mi?” diye sordu. “Biraz önce buldum onu.”
Kız mahcup bir ifadeyle; “Ben kalbimi üç ay önce rastladığım bir vefasıza kaptırdım” dedi. “Yandaki eve sorun onların olabilir.”
Kızın gösterdiği ev göz kamaştırıcı bir villaydı. Kapıyı açan hizmetkarlar onu üst kata çıkartarak evin beyine götürdüler. Delikanlı yumuşacık halıların üzerine damlayan kanları ayağıyla örtmeye çalışırken;
“Bu kalp sizin mi acaba?” diye sordu. “Hala atıyor da”
Beyefendi ışıl ışıl parıldayan kristal kadehinden höpürtülü bir yudum çekerek;
“Ben kalbimi dünyaya sattım canikom” diye sırıttı. “Komşu evde bir yaşlı ihtiyar var belki o bilir sahibini...”
Delikanlı hızla soğumaya başlayan ve atışları gittikçe yavaşlayan kalbi bitişik kulübedeki yaşlı ihtiyara koşturarak;
“Bu sizin mi?” diye sordu. “Çabuk olun neredeyse duracak.”
Yaşlı adam okumakta olduğu Kutsal kitabı yavaşça kapatırken;
“Ben kalbimi her şeyimle Allah’a verdim evlat” diye gülümsedi. “Elindekinin sahibini neden gidip anne ve babana sormuyorsun?”
“Her ikisi de yaşlanıp bunadı.” Diye söylendi genç. “Bir bebek gibi alaka görmek istediklerinden üç gün önce kavga edip onları terk ettim.”
İhtiyar adam büyük bir üzüntüyle; “Terk ettin ha...!” diye mırıldandı. “Terk ettin demek”
Delikanlı söylenenlere karşı kayıtsız görünüyordu. Oysa ki yaşlı adam beklediği cevabı çoktan almıştı. Delikanlıya doğru emin adımlarla ilerledi ve iki eliyle kavradığı delikanlının gömleğini bir hamlede yırtarak göğsünü açıverdi. Delikanlının sol göğsünde avuçlarında tuttuğu kalp büyüklüğünde kanlı bir boşluk vardı.