İzlemek İçin Alttaki Resme Tıklayın:
Pixelianur Tanıtım Videosu
1 Ağustos 2012 Çarşamba
Oyun: Botanicula
azı oyunlar vardır ki sadece izlemek istersiniz. Amacınız bir sonraki bölüme geçmek değil de, arkadaki müzik ve ekrandaki görüntü ile birkaç dakika daha geçirmeyi arzulamaktır. Point & Click macera oyunlarının altın dönemlerini yaşadıkları zamanlarda bu hissi tadanlar elbet vardır. İçinizdeki dindiremediğiniz merak duygusu size hikayeyi bir an önce bitirmek için zorlasa da , karşınıza çıkan her sahneyi didik didik araştırırsınız. Kısacası her anın değerini bilirsiniz.
Son dönem oyunlara baktığımızda bırakın Point & Click türünü, gerçek bir macera oyunu bulmak bile neredeyse imkansız. Artık daha fazla dayanamayan usta macera oyunu yapımcıları şu günlerde Kickstarter aracılığı ile eski ruhu tekrar yeşertmeye çalışsalar da, gerçek bir sonuç için en azından iki yıl beklemek zorunda kalacağız. Bu açlığımızı doldurma niyetinde olan tek tük bağımsız oyun yapımcıları ise, anlaşılan sesimizi duymuşlar ki ortaya gerçekten çok iyi işler çıkabiliyor.
Teaser:
Linkler:
Letitbit
Uploaded
Netload
Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Orijinal boyut için bu çubuğa tıklayınız. (800x500px) |
Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Orijinal boyut için bu çubuğa tıklayınız. (799x501px) |
Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Orijinal boyut için bu çubuğa tıklayınız. (798x468px) |
Bu resim yeniden boyutlandırılmıştır. Orijinal boyut için bu çubuğa tıklayınız. (800x500px) |
Oyun Vakti
2012 Londra olimpiyatları başladı. Ardından SEGA Games London Olympic Games adlı oyunu çıkarttı. Elimde olsa buraya yüklerdim ama nasip kısmet :) Asıl mesele şu yakında Miniclip gamesin ürettiği London Olympic Games'i sitemize yükleyeceğiz.
Coming Soon
Hikaye-8: Sütçü
İhtiyar adam, zorlukla taşıdığı süt güğümlerini çadır direkleri arasından geçirmeye çalışırken:
-Süüt...!, diye bağırıyordu. Süt isteyen süt kuzularına...
İhtiyar, henüz sözünü tamamlamamıştı ki, çadırından çıkan öfkeli bir adam:
-Sen aklını kaçırdın herhalde! diye kükredi. Biz yaralılarımızla uğraşırken, sen para kazanma sevdasındasın.
Yaşlı adamın gözleri dolmuştu. Yumuşak bir sesle:
-Bu depremde dört torunumu kaybettim evladım, dedi. Onların içecekleri sütü diğer yavrularıma hediye etmek istemişsem, hata mı etmişim.
•••
Bu hadiseyi anlatanlar, “ihtiyar adama çıkışan o kişinin ağlayışını ve ona sarılarak özür dileyişini hiç unutmuyoruz” diyorlar.
Kaynak : Cüneyt Suavi
31 Temmuz 2012 Salı
Arakan Katliamını Yaşayan Kadın Anlatıyor!! -anadoluajansi-
Myanmar'ın Arakan bölgesindeki katliamdan kaçabilen bazı Rohingya Müslümanları Bengaldeş'e sığınmaya çalışıyor.
Ancak Bengaldeş hükümetinin bu kıyamet günlerini görmezden gelip ülkede maddi kriz vb. komik sebeplerle canları burnunda sınıra gelen müslümanları ülkeye almayıp sınırdaki kamplara yerleştirmesi gelen müslümanlar arasında açlık,hastalık ve ölümü engellemiyor,sadece yavaşlatıyor.
Katliamdan kaçabilerek sınırdaki kamplara yolda ölmeden ulaşmayı başarabilmiş bazı Rohingyalı Müslüman kardeşlerimizin ise anlattığı kadarı ile orada yaşadıkları ise insana gerçekten dehşet veriyor.
İşte Katliamdan Kaçan Abede Hatun'un Kendi Ağzından Arakanda Yaşadıkları
Ancak Bengaldeş hükümetinin bu kıyamet günlerini görmezden gelip ülkede maddi kriz vb. komik sebeplerle canları burnunda sınıra gelen müslümanları ülkeye almayıp sınırdaki kamplara yerleştirmesi gelen müslümanlar arasında açlık,hastalık ve ölümü engellemiyor,sadece yavaşlatıyor.
Katliamdan kaçabilerek sınırdaki kamplara yolda ölmeden ulaşmayı başarabilmiş bazı Rohingyalı Müslüman kardeşlerimizin ise anlattığı kadarı ile orada yaşadıkları ise insana gerçekten dehşet veriyor.
İşte Katliamdan Kaçan Abede Hatun'un Kendi Ağzından Arakanda Yaşadıkları
"Arakan'da evimizde otururken evimizi bastılar. Kocamı ve kardeşimi öldürdüler. Bana da işkence ettiler ve öldü sanarak nehrin kenarına attılar"
Çocukları Taş Gibi Fırlatıyorlar
Öldürülenlerin cesetlerinin de kendilerine verilmediğini anlatan kadın, "Öldürdükten sonra araçlara yükleyip cesetleri götürüyorlar. Kendi cenazelerimizi bile gömemiyoruz. En fazla işkence genç kızlara yapılıyor. Onlara tecavüz edip işkence yaparak öldürüyorlar. Çocukları alıp taş gibi fırlatıyorlar. Arakan'da yiyecek bulamıyorduk. Hayatta kalmak için muz ağaçlarının gövdesini yiyorduk, onlar bile tükendi" diye konuştu.
Son dönemde Müslümanların evlerinin molotofkokteylleri atılarak yakıldığını ifade eden Abul Kelam, Arakan'da Müslümanlara yaşama hakkı tanınmadığını anlattı.
Tarih : 25.07.2012
Kaynak : AA
Oruçlu varlığı "kitap" gibi okumaya başlar. -senaidemirci-
Oruçlu,Varlığı "Kitap" gibi Okumaya Başlar
Oruçlunun gözüne nazil olur ilk âyet. "İkra!" [Alak, 1] Dağınık duran şeyler, oruçlunun gözünde birleşir.
Unutulmuş tatlar, oruçlunun huzurunda dirilir. Eprimiş lezzetler, oruçlunun dilinde billurlaşır.
Durulur an. Kristalleşir mekân. Tesadüf olmaktan çıkar bahçeler. Rasgele durmaz meyveler.
Öylesine ve sıradan görünen ne varsa, biricikleşir, bi'taneleşir oruçlunun bakışında.
Birbirinden kopuk sanılan parçaları bir bütün halinde görür oruçlu. Belki de ilk defa, anlamlı bir bütüne dönüşür çevresi.
"Kitap gibi" şık görünür her şey. Böylece "okuma"ya başlar oruçlu.
Parçaları anlamlı bir bütün haline getirir. "Kitab" diye görmeye başlar kâinatı...
Anlam kazanır her şey. Ve yeni bir ruhla görünür ekmek ve su...
Böylece, oruçlu, her şeyin her an yine ve yeni yaratıldığı bir evrende yaşamaya başlar. Hayret eder gördüğüne. İlk defa görür çünkü.
Şükreder yediğine. İlk defa tadar çünkü. Rabbinin adıyla dokunmayı öğrenir.
Kendisinin ezelden beri burada olmadığını, emaneten geldiğini hatırlar. Kendisinine ebediyen burada kalmayacağını, şimdilik olduğunu fark eder. Kendisini de yeniler.. Taze bir bakış olur âleme...
Heyecanla "Oku"maya başlar. Besmelesi lafta kalmaz; kalbe iner.
Hiçbir şeyin kendisine ait olmadığını bildiği şu âlemde Bir'inin izniyle yaşadığını görür.
Sadece ama sadece Allah merhamet ettiği için bu varlık sofrasına buyur edildiğini fark eder.
Dilinin dediğine kalbi de canı gönülden katılır: "Bismillahirrahmanirrahim."
Ramazan Günlüğü-9
Unutulmuş tatlar, oruçlunun huzurunda dirilir. Eprimiş lezzetler, oruçlunun dilinde billurlaşır.
Durulur an. Kristalleşir mekân. Tesadüf olmaktan çıkar bahçeler. Rasgele durmaz meyveler.
Öylesine ve sıradan görünen ne varsa, biricikleşir, bi'taneleşir oruçlunun bakışında.
Birbirinden kopuk sanılan parçaları bir bütün halinde görür oruçlu. Belki de ilk defa, anlamlı bir bütüne dönüşür çevresi.
"Kitap gibi" şık görünür her şey. Böylece "okuma"ya başlar oruçlu.
Parçaları anlamlı bir bütün haline getirir. "Kitab" diye görmeye başlar kâinatı...
Anlam kazanır her şey. Ve yeni bir ruhla görünür ekmek ve su...
Böylece, oruçlu, her şeyin her an yine ve yeni yaratıldığı bir evrende yaşamaya başlar. Hayret eder gördüğüne. İlk defa görür çünkü.
Şükreder yediğine. İlk defa tadar çünkü. Rabbinin adıyla dokunmayı öğrenir.
Kendisinin ezelden beri burada olmadığını, emaneten geldiğini hatırlar. Kendisinine ebediyen burada kalmayacağını, şimdilik olduğunu fark eder. Kendisini de yeniler.. Taze bir bakış olur âleme...
Heyecanla "Oku"maya başlar. Besmelesi lafta kalmaz; kalbe iner.
Hiçbir şeyin kendisine ait olmadığını bildiği şu âlemde Bir'inin izniyle yaşadığını görür.
Sadece ama sadece Allah merhamet ettiği için bu varlık sofrasına buyur edildiğini fark eder.
Dilinin dediğine kalbi de canı gönülden katılır: "Bismillahirrahmanirrahim."
Ramazan Günlüğü-9
Kaynak : senaidemirci.net
Cumhurbaşkanından Üniversitelilere Müjde!
Cumhurbaşkanın bu isteği üniversite adayları oldukça memnun edecek gibi görünüyor.
Cumuhrbaşkanı Abdullah Gül'ün, dün Çankaya Köşkünde YÖK üyelerine üniversitelerin ve adayların mağdur edilmeyeceği bir çalışma yapılmasını istediği öğrenildi.
Cumuhrbaşkanı Abdullah Gül'ün, dün Çankaya Köşkünde YÖK üyelerine üniversitelerin ve adayların mağdur edilmeyeceği bir çalışma yapılmasını istediği öğrenildi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül , Lisans Yerleştirme Sınavı'ndaki (LYS) baraj sorunu için, dün Tarabya Köşkü'nde YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya ve ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir'le 1 saat 25 dakika görüştü. Cumhurbaşkanı Gül'ün görüşmede, LYS'deki 180 puanlık barajla ilgili olarak YÖK'ten üniversite ve adayların mağdur edilmeyeceği bir çalışma yapılmasını istediği öğrenildi.
VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE TOPLAM 200 BİN BOŞ KONTENJAN
YÖK, daha önce barajın düşürülmeyeceğini açıklayınca, Vakıf Üniversiteleri de üniversitelerin 4 yıllık lisans bölümünde 200 bin kontenjanın boş kalacağını açıklamıştı. YÖK'ün geri adım atmaması üzerine Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rıfat Sarıcaoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le görüşerek, baraj düşürülmezse vakıf üniversitelerinin iflas edeceğini, devlet üniversitelerinde de boş kontenjan sorunun ortaya çıkacağını bildirdi.
Konuyu uzmanlarına inceleten Cumhurbaşkanı Gül, YÖK Başkanı Prof. Çetinsaya ve ÖSYM Başkanı Prof. Demir ile dün Tarabya Huber Köşkü'nde bir araya gelerek sorunun çözülmesi için nelerin yapılabileceğini görüştü.
ADAYLARIN VE ÜNİVERSİTELERİN MAĞDUR OLMAYACAĞI YENİ BİR DÜZENLEME
Görüşmede, Cumhurbaşkanı Gül'ün, bir taraftan kontenjanların artırılmasına izin verilirken, diğer taraftan baraj sınırlamasıyla üniversite adayı gençleri bekletmenin rasyonel olamayacağını belirterek, adayların ve üniversitelerin mağdur olmayacağı yeni bir düzenleme yapılmasını istediği öğrenildi.
BARAJ EKİM AYINDA DÜŞEBİLİR
YÖK Başkanı Prof. Çetinsaya, adayların şu an tercih döneminde olduğunu, bir değişikliğin mümkün olmayacağını belirterek, yerleştirmeler sonucunda boş kontenjan sayısına göre barajda bir düşüş yapılmasıyla ilgili bir formül üzerinde çalıştıklarını bildirdi. YÖK yetkilileri, ek yerleştirmede barajın 8 ile 15 puan arasında düşebileceğini kaydetti.
YÖK'ün, gelecek yıllar için baraj sorununu kalıcı olarak çözecek yeni bir uygulama üzerinde çalıştığı da öğrenildi.
Tarih : 31.07.2012
Kaynak : Haber 7
Kesin İzleyin: Fetih 1453
Babası II. Murat'ın ölümü üzerine ikinci kez tahta çıkan II. Mehmet'in şimdi kafasında gerçekleştirmesi gereken ilk öncelik Bizans İmparatorluğu'nun son toprağı olan Konstantinapolis'i Osmanlı Devleti'ne katmaktır. Bu uğurda ne yapılması gerekiyorsa genç padişah hiçbirinden feragat etmeyecektir... Osmanlı Devleti'ne çağ atlatarak imparatorluğa taşıyan Fatih Sultan Mehmet'in 1451 yılında henüz İstanbul'u alma planları yaptığı dönemden başlayan film, şimdiye kadar çekilmiş en büyük tarihi-kahramanlık projesi olma iddiasında.
Ayrıca isteyenlere film izleme linki:
29 Temmuz 2012 Pazar
Kesin İzleyin: Hür Adam
Geçtiğimiz yüz yılın en büyük islam alimlerinden biri kabul edilen Bediüzzaman Said Nursi'nin mücadelesini anlatan sinema filmi Hür Adam bediüzzaman Said Nursi 7 ocak 2011 tarihinde sinemalardaydı. Filmi Yönetmeni Mehmet Tanrısever. Galası yapılan filmde en çok konuşalacak sahnelerden biri Said Nursi'nin Atatürk ile konuştuğu sahne olacak gibi.
Ya rüzgar esmeseydi??
Güneş’in atmosfer kütlesine yaydığı ısıyla hava ısınır, ısınan hava genişler ve harekete geçerek yükselir. Yükselen hava kütlesi, atmosferin dışına çıkamayacağından, önce dikey, sonra da yatay yönde hareketlenir. Havanın ısınıp yer değiştirmesi, basınç değişikliğine sebep olur. Basınç; yerçekimine, sıcaklığa ve rakıma bağlı olarak değiştiğinden dünyanın her tarafında aynı değildir. Bu durumda yüksek ve alçak basınç merkezleri oluşur. Hava, yüksek basınç alanlarından alçak basınç alanlarına doğru akar ve böylece rüzgârlar ortaya çıkar. “Yüksek basınçtan alçak basınca doğru olan hava hareketi” rüzgâr olarak tarif edilir.
Basınç merkezleri arasındaki yatay uzaklık, yer şekilleri, basınç farkı ve dünyanın kendi ekseni etrafındaki hareketi gibi faktörler, rüzgârın hızına tesir eder. Kısa mesafede basınç farklılıklarının fazla olduğu yerlerde rüzgârın hızı fazladır. Çünkü yatay uzaklık az olduğundan, sürtünmeden kaynaklanan hız kaybı da az olur. Yer şekilleri de rüzgârın hızına tesir eder. Meselâ engebeli bölgelerde, dünyanın dönüş hızının daha yüksek olduğu Ekvator çizgisinde ve onun yakınında, dönüşten kaynaklanan savrulma sebebiyle rüzgârın hızı daha azdır. Basınç merkezlerinin konumu, sıradağlar, boğazlar, derin ve uzun vadiler gibi sebeplere bağlı olarak rüzgârların yönü değişir.
Rüzgârların “aşılayıcı” özelliği
Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme sebebiyle sürekli hava kabarcığı meydana gelir. Bu kabarcıklar patladığında, milimetrenin yüzde biri çapında binlerce damlacık havaya fırlar. “Aerosol” denen bu parçacıklar, rüzgârlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır. Rüzgârların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile buluşur. Bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşan su buharı, su damlacıklarına dönüşür. Bu damlacıklar, bir araya gelerek nispeten daha yoğun bulutların teşekkülüne vesile olur. Bir süre sonra da yağmur yüklü bulutlar, âdeta bir nakliye vasıtası vazifesi gören “müjdeci” rüzgârlarla çeşitli coğrafyalara “taşınır”, yani sevk edilir (A’râf, 57; Fatır, 9; Hicr, 22). Allah’ın (celle celâlühü) kudret ve hikmet delillerinden bir “âyet” olarak zikredilen rüzgârların vazifelerinden biri de, aşılayıcılıktır (Furkan, 48–49).
Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme sebebiyle sürekli hava kabarcığı meydana gelir. Bu kabarcıklar patladığında, milimetrenin yüzde biri çapında binlerce damlacık havaya fırlar. “Aerosol” denen bu parçacıklar, rüzgârlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır. Rüzgârların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile buluşur. Bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşan su buharı, su damlacıklarına dönüşür. Bu damlacıklar, bir araya gelerek nispeten daha yoğun bulutların teşekkülüne vesile olur. Bir süre sonra da yağmur yüklü bulutlar, âdeta bir nakliye vasıtası vazifesi gören “müjdeci” rüzgârlarla çeşitli coğrafyalara “taşınır”, yani sevk edilir (A’râf, 57; Fatır, 9; Hicr, 22). Allah’ın (celle celâlühü) kudret ve hikmet delillerinden bir “âyet” olarak zikredilen rüzgârların vazifelerinden biri de, aşılayıcılıktır (Furkan, 48–49).
İtalya’ya zaman zaman kırmızı yağmurların yağdığı belirtilir. Bunun sebebi olarak da, rüzgârlarla Afrika’dan gelen kırmızı tozların (ince kum) bu yağmurlara yoğunlaşma çekirdeği teşkil etmesi gösterilir. Yurdumuza bilhassa nisan ayında giren kırmızı tozlar, erozyon göstergesi değil, Büyük Sahra’dan gelen çöl topraklarıdır. Rüzgârlarla taşınan bu tozlarda yüzde beş nispetinde +3 değerlikli demir bulunur. Bu demir, havada güneş ışığı karşısında +2 değerlikli hâle gelir. Bu çok açık bir rahmettir. Çünkü bitkiler +3 değerlikli demiri değil, sadece +2 değerlikli olanı alabilecek şekilde yaratılmıştır. Böylece, bir rahmet olarak gelen yağmurlar ile bir müjdeci olarak iş gören rüzgârların taşıdığı demir elementi bitkilerden bol mahsûl alınmasına vesile olmaktadır.
Diğer yandan, Sahra Çölü’nden rüzgârla gelen bereketli tozlar, yağmurla denize indiğinde balıkların ve diğer deniz canlılarının besleneceği plânkton gibi mikroorganizmaların çoğalmasına vesile olmaktadır. Pasifik’te yapılan araştırmalar, az nispetteki bir demir aşılamasının bile mikroskobik canlıların miktarında büyük bir artışa vesile olduğunu göstermiştir. Fitoplânktonların (fotosentez yapabilen mikroskobik canlılar) çoğalması için gerekli azot, fosfat ve silisyum gibi temel elementler, denizlerin beşte birinde kullanılamamaktadır. Açık denizlerde demirin az bulunması, bunun sebebi olarak gösterilmektedir.
Yağmurun yağmasında rüzgârlara verilen bu önemli vazifenin, insanların tabiat hâdiseleri hakkında detaylı malûmat sahibi olmadıkları bir devirde Kur’ân’da bildirilmiş olması, ondaki i’caza güzel bir misaldir. Âyette rüzgârların, bitkilerin döllenmesinde oynadığı role de dikkat çekilmektedir. Rüzgâra yüklenen bir başka fonksiyon da, bitkilerde olgunlaşan polenleri (erkek gamet) uçurup dişi çiçeklerin üzerine bırakmadır. Birçok açık tohumlu bitki, çam, palmiye ve benzeri ağaçlar, çiçek veren bütün tohumlular ve çimensi otların tamamı rüzgârla döllenir. Böylece rızık ve bereket vesilesi olan rüzgârlar, besin zincirinde mühim bir yer tutan birçok bitkinin varlığının devam ettirilmesinde vazife görür. Ayrıca, yine bir rahmet eseri olarak, rüzgârlarla hava temizlenir; yeryüzündeki bütün canlılar temiz hava teneffüs eder.
Enerji kaynağı olarak rüzgâr
Rüzgâr enerjisi ilk olarak M.Ö. 2800 yıllarında Orta Doğu’da kullanılmıştır. M.Ö. 17. yüzyılda, Mezopotamya ve Çin’de sulama için rüzgâr gücünden faydalanılmıştır. Türkler ve İranlılar, yel değirmenlerini M.S. 7. yüzyılda kullanmaya başladıkları hâlde, Avrupalılar 12. yüzyılda, Haçlı Seferleri’nden sonra kullanmaya başlamıştır. Tahıl öğütmek, su pompalamak, hızar çalıştırmak gibi gayelerle geliştirilen yel değirmenleri Avrupa’da Sanayi Devrimi’ne kadar hızla yayılmıştır. 18. yüzyılın sonunda yalnızca Hollanda’da 10.000 yel değirmeni bulunuyordu. Ancak rüzgâr gücü; buhar makinesinin icadıyla ve odun, kömür gibi yakıtlardan kesintisiz enerji üretimine başlanmasıyla ehemmiyetini kaybetmiştir. 1891′de rüzgâr türbini denen ve elektrik üretiminde kullanılan ilk makineler îmal edilmiştir. Bundan kısa bir süre sonra ABD’de küçük güçteki rüzgâr türbinleriyle elektrik enerjisi üretilmeye başlanmıştır. Fosil yakıtların ucuzluğu sebebiyle bir müddet pek rağbet görmeyen rüzgâr enerjisi, 1970′li yıllardaki petrol krizi sebebiyle yeniden hatırlanmış ve rüzgâr enerji santralleri kurulmaya başlanmıştır.
Rüzgâr enerjisi ilk olarak M.Ö. 2800 yıllarında Orta Doğu’da kullanılmıştır. M.Ö. 17. yüzyılda, Mezopotamya ve Çin’de sulama için rüzgâr gücünden faydalanılmıştır. Türkler ve İranlılar, yel değirmenlerini M.S. 7. yüzyılda kullanmaya başladıkları hâlde, Avrupalılar 12. yüzyılda, Haçlı Seferleri’nden sonra kullanmaya başlamıştır. Tahıl öğütmek, su pompalamak, hızar çalıştırmak gibi gayelerle geliştirilen yel değirmenleri Avrupa’da Sanayi Devrimi’ne kadar hızla yayılmıştır. 18. yüzyılın sonunda yalnızca Hollanda’da 10.000 yel değirmeni bulunuyordu. Ancak rüzgâr gücü; buhar makinesinin icadıyla ve odun, kömür gibi yakıtlardan kesintisiz enerji üretimine başlanmasıyla ehemmiyetini kaybetmiştir. 1891′de rüzgâr türbini denen ve elektrik üretiminde kullanılan ilk makineler îmal edilmiştir. Bundan kısa bir süre sonra ABD’de küçük güçteki rüzgâr türbinleriyle elektrik enerjisi üretilmeye başlanmıştır. Fosil yakıtların ucuzluğu sebebiyle bir müddet pek rağbet görmeyen rüzgâr enerjisi, 1970′li yıllardaki petrol krizi sebebiyle yeniden hatırlanmış ve rüzgâr enerji santralleri kurulmaya başlanmıştır.
Enerji talebinin her geçen yıl artması ve fosil yakıtların gittikçe azalması sebebiyle günümüzde yeni enerji kaynakları aranmaktadır. Bazı bilim adamlarına göre 2030 yılında petrol rezervleri ihtiyacı karşılayamayacaktır. Ayrıca fosil yakıtların sebep olduğu atmosferdeki karbondioksit miktarı her yıl artmaktadır.
Rüzgâr enerjisi, tabiatı kirletmeyen, ucuz bir enerjidir. Rüzgâr santralının kuruluş ve işçilik masraflarından başka masrafı, hemen hemen yok gibidir. Ayrıca tükenme ihtimalinin olmaması yönüyle de fosil yakıtlar ve nükleer enerji ile rekabet edebilecek özelliktedir. Rüzgâr santrallerinin oldukça yüksek olan maliyeti de, teknoloji geliştikçe ve kullanım sahaları arttıkça düşmektedir. Rüzgâr türbinleri, tesis edildikleri sahanın sadece yüzde birini kaplar. Dolayısıyla, kalan kısımlar ziraî faaliyetler için kullanılabilir.
Dünya ülkeleri, elektrik ihtiyacının bir kısmını rüzgâr enerjisinden karşılamaktadır. Dünyanın rüzgâr potansiyeli 53.000.000.000 (elli üç milyar) MW (megawatt) olup, mevcut kurulu rüzgâr gücü 12.000 MW civarındadır. Türkiye’nin toplam rüzgâr enerjisi potansiyeli 83.000 MW’tır. Bu potansiyel, teorik olarak Türkiye’nin elektriğinin tamamını karşılayabilecek seviyededir.
Rüzgârların Kur’ân-ı Kerîm’de “karanın ve denizin karanlıklarında yol gösteren ve İlâhî rahmetin bir müjdecisi” olarak (Neml, 63) anlatılması, onun fosil yakıtlar yerine temiz bir enerji kaynağı şeklinde kullanılmasının bir işareti olarak düşünülebilir. Rüzgâr konusunda dikkat çekici mühim bir husus da, Kur’ân’da Hz. Süleyman’a (as) rüzgârlardan en üst seviyede faydalanma kabiliyeti verildiğinden bahsedilmesidir. “Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü bir aylık mesafe” (Sebe, 12) ifadeleri, rüzgârlama mantığından faydalanılarak üretilen uçak ve balon teknolojisine bir işaret olabileceği gibi (Risale-i Nur Külliyatı, 20. Söz) gelecekte rüzgârdan ve özellikle “şiddetli rüzgârdan” (Enbiya, 81) çeşitli şekillerde faydalanılabileceğine de bir işaret olabilir.
Cenab-ı Hak, hadlerini aşıp azgınlaşan ve zulüm işleyen milletleri cezalandırırken de rüzgârları istihdam etmektedir. Kur’ân’da, Ad kavminin kökünün, ortalığı kasıp kavuran bir kasırga ile kurutulduğu (Zariyat 41) ve kasırgaların “taş yağdıran” bir felâkete dönüştürülebileceği beyan edilmektedir (Mülk, 17). Dolayısıyla, esas itibariyle rahmet eseri olarak yaratılan yağmur ve rüzgâr gibi fizikî hâdiselerin insanlığın felâketine de sebep olabileceği unutulmamalıdır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in (sallallahü aleyhi ve sellem), en ufak bir rüzgâr esmesinde bile “Allah’ım (celle celâlühü) bundan gelebilecek şerlerden sana sığınırım. Bununla hayırlar getirmeni umarım.” şeklindeki beyanları, bu hakikate işaret etmesi açısından oldukça önemlidir.
Cenab-ı Hak, hadlerini aşıp azgınlaşan ve zulüm işleyen milletleri cezalandırırken de rüzgârları istihdam etmektedir. Kur’ân’da, Ad kavminin kökünün, ortalığı kasıp kavuran bir kasırga ile kurutulduğu (Zariyat 41) ve kasırgaların “taş yağdıran” bir felâkete dönüştürülebileceği beyan edilmektedir (Mülk, 17). Dolayısıyla, esas itibariyle rahmet eseri olarak yaratılan yağmur ve rüzgâr gibi fizikî hâdiselerin insanlığın felâketine de sebep olabileceği unutulmamalıdır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in (sallallahü aleyhi ve sellem), en ufak bir rüzgâr esmesinde bile “Allah’ım (celle celâlühü) bundan gelebilecek şerlerden sana sığınırım. Bununla hayırlar getirmeni umarım.” şeklindeki beyanları, bu hakikate işaret etmesi açısından oldukça önemlidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)