Pixelianur Tanıtım Videosu

27 Temmuz 2012 Cuma

Bir Hadis...


Ramazan Alkol Bağımlıları için kurtuluş umudu


Prof. Dr. İlhan Yargıç, alkol ve madde bağımlılığı üzerine çalışmalarda bulunan bir psikiyatr. Yargıç, Ramazan ayının umuma açılan bir kapı olduğunu söylüyor. Tedavi ettiği hastaların Ramazan'da ayrı bir ruha büründüklerini kaydeden Yargıç, "Kliniğe alkol bağımlılığı tedavisi için başvuran kişilerin pek çoğunun hayat hikâyelerinde, Ramazan'da alkol almadıklarını duyuyorum." diyor. Anadolu halkının kolektif bilinçaltında Ramazan'a saygının bu denli derin olduğuna dikkat çeken Yargıç, "Ramazan'da alkol bağımlıları dahi, manevi lezzetlerin kendilerine verdiği ruhsal tatminin ne kadar büyük ve geçici lezzetlerin ötesinde olduğunu tecrübe eder. Arkadaş çevreleri de ya benzer bir manevi sürece girdikleri için ya da saygılarından dolayı onları aşağıya çekmezler." şeklinde konuşuyor.

Oruç, kişinin kendisini duygu, düşünce ve davranış yönünden düzeltmesini sağlayan; bu düzelme sürecini azamiye çıkaran bir ibadet. Bu ibadetin Ramazan gibi bir ayda toplu olarak yapılması ve toplumun müşterek olarak bu çaba içine girmesinin oluşturduğu bambaşka atmosfer, arınma ve değişim sürecini hem hızlandırır hem de kolaylaştırır. Ramazan'da bütün inançlı zihinler ve gönüller aynı tarafa yönelir. Başka bir zamanda kişi tek başına böyle bir sürece girmeye kalksa, çok daha fazla zorlanacağı halde Ramazan'da adeta umuma açılan manevi bir kapıdan kolayca içeri girebilir.

İlhan Yargıç'a göre, Ramazan ayı geçip bu manevi atmosferden çıkıldığında, geri dönüşler sıklaşıyor. Oysa bu kişiler yaşadıkları bu tecrübeyi bütün bir yıla yaymanın yollarını arasalar, hem ruhsal yaralarını tamir edecekler hem de kazanımlarını kalıcı hale getirebilecekler. Ramazan'ın bu tür alışkanlıklardan kurtuluş için vesile olduğunu söyleyen Yargıç'a göre kötü alışkanlıklara sahip kişilerin bu durumu yanlış algılayabildiğine de dikkat çekiyor: İçmemeyi bağımlı olmamalarının delili kabul edip; aynı batağın içinde kendini kandırmaya devam eden kişiler ruhsal acılardan bir türlü kurtulamıyor.

Sen fikirden ibaretsin, gerisi kemik ve sinirdir -mevlana-


Tavuğun altına kuluçkaya bırakılan kaz yumurtalarından çıkan yavrular, kendilerini tavuğun yavrusu zannetseler de, mahiyet itibarıyla farklıdır­lar. Tavuğun yavruları birkaç metre ancak uçabilirler. Onlar, arza mahkûmdurlar. Ancak, kaz yavruları hem arzda yürürler hem denizde yüzerler hem de havada uçarlar. Tavuk yavrularına benzemeye çalışan kaz yavrularına, Hz. Mevlânâ şöyle seslenir:

"Senin anan, hakikat deryasının kazıdır... Kalbindeki denize olan meyil ve tabiat, sana anandan gelmiştir...

"Eğer dadı, seni sudan korkutursa, sen korkma ve deniz cihetine koş.

"Sen hem kuruda, hem yaşta, yani, hem karada, hem denizde yaşayabilirsin. Tavuk gibi, kokmuş kümesli değilsin."[Mevlânâ, VIII, 1093 - 1094]

İnsanın ruhunda semavîlik vardır. Ayakları yerde dolaşırken; aklı, fikri, hayali semalarda gezer. Haram lezzetlere takılıp kalmak, semaya yükselişe bü­yük bir engeldir. İnsan, en değerli ve seçkin varlık iken, pek çok in­san bu mahiyetini bilmeden bu dünyadan geçip gitmiş­tir. Mevlânâ, bunu şöyle ifade eder:

"Zavallı insan kendisini layıkıyla tanıyamadı. Fazîlet âleminden geldi. Lakin bu noksan âlemine düştü.

"İnsan kendini ucuza sattı. Atlastı; nefsini bir hır­kaya yamadı gitti." [Mevlânâ, IX, 252 - 253]

Mevlânâ, insana gerçek değerini kazandıran cihete şöyle işaret eder:

"Ey kardeş! Sen fikirden ibaretsin. Ondan başka sende olan, kemik ve sinirdir.

"Eğer düşüncen gül ise, sen bir gül bahçesisin. Diken düşünüyorsan, cehennem odunusun." [Mevlânâ, VI, 98]



Hikaye-7: İpucu


Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler çıktığında, ahşap olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocukları büyümüş, biri hariç hepsi okula başlamıştı. Masrafları artınca, yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyulur, yardımcıya ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı. 
Adam bir gün çalışırken elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi o akşam, teslim etmesi gereken işleri vardı. Boş kalmayı hiç bir zaman sevmediğinden, sağı solu düzenleyip planyayı yağladı, zemine yayılan talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için evine çıkarken, sigortaya göz attı: Kapatılmıştı. 
Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. 
Adam, bu işe bir anlam veremiyordu. Buna bir şaka dese, böyle bir şeyin şakayla ilgisi yoktu. Kendisini kıskanacak hiç bir düşmanı da bulunmuyordu. 
Adam işe başlayınca aynı şey tekrarlandı. Fakat bu sefer suçluyu görmüştü. On yaşındaki oğlu, eve çıkan merdivenden sessizce inmiş ve sigortanın şalterini kapattığı sırada, babasını karşısında bulmuştu. 
Adam, koskoca bir çocuğun yaptığı bu işi affedemezdi. Bütün günü bu haylazlık yüzünden mahvolmuştu. Oğlu bu hatayı bir kere yapmış olsa, ona ne kızar ne de gücenirdi. Ama tekrarlaması, âdeta bir cinayetten farksızdı. Bu yüzden küçük çocuğu saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı. Yaptığı şey, onun iyiliği içindi. Belki vurduğu tokat, onu eninde sonunda adam ederdi.
Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi ve eve çıktıktan sonra, eşine dert yanarak: 
— Bu çocuğu takip etmemiz lâzım, dedi. Kim bilir kimlerle serserilik yapıyor. Eğer kendi hâline bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak.
Adam, bu işe bir çözüm bulmak ümidi ile, aklına gelen şeyleri enine boyuna düşünmeye başladı. Sonunda en kolay yolu keşfetti. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğünde, arkadaşlarına ait ipucu olmalıydı. O günlüğü bir bulsa, gerisi çorap söküğü gibi gelirdi. 
Adamın eşi, kendi oğullarına ait olsa bile, bir günlüğün çıkartılıp gizlice okunmasına razı değildi. Fakat adam ona kulak asmadı ve çocuğunun günlüğünü çantasından çıkartarak okumaya başladı. 
Oğlu, en son sayfada:
“Bu gece kötü bir rüya gördüm” yazmıştı. “Atölyede çalışırken, babamı elektrik çarpıyordu. Allah’ım onu koru! Ben elimden geleni yapacağım.”
Kaynak : Cüneyt Suavi


26 Temmuz 2012 Perşembe

Bu Camide Çeşmeden Limonata Akıyor.. -risaleajans-


Manisa da bulunan Yarhasanlar Cami'sinde teravih kılan cemaat çıkışta caminin çeşmelerinden akan limonatadan içerek ferahlıyor.Değişik bir uygulama olan çeşmelerden limonata ikramı sıcakların arttığı şu günlerde teravih çıkışı herkesin yüzünü güldürüyor.

Çeşmelerden limonata akması özellikle çocuklar tarafından çok beğeniliyor.Pet şişeleri birer ikişer alan çocuklar namaz sonrası çeşmelerin başını tutuyor.Halk arasında sevgi ve yardımlaşmayı tema alan bu güzel uygulama ile cami çeşmelerinde çoğunluğu çocukların oluşturduğu  uzun kuyruklar meydana geldi.

Cami cemaatinden Mehmet Yılmaz, “Hayırseverlerimizin desteğiyle havaların sıcak olduğu bugünlerde teravih namazından sonra çeşmelerden limonata akıyor. Vatandaşlar da içmek için uzun kuyruklar oluşturuyor. Böyle bir uygulama başlatan hayırseverlerden Allah razı olsun.”dedi.
Tarih : 26.07.2012
Kaynak : Risale Ajans


24 Temmuz 2012 Salı

Müzik Albümü: Sami Yusuf - Wherever You Are

Tamamının Sami Yusuf tarafından bestelendiği ve yayınlandığı, üçü dışında geri kalanının sözlerinin yine Sami Yusuf tarafından yazıldığı 11 parçayı içeren bir albüm. İhanetin tasviri, kayıp ve umut… Albüm dinleyiciler tarafından çok kolay anlaşılacak. Sami'nin gerçekten gönlünden gelen müzik olarak tarif ettiği şarkılarının bir derlemesi olan 'Wherever You Are' Spiritique'ın gerçekleştirilmesini ifade eden bir göstergedir. İlahi bir çağrının ilanı... Doğası gereği saf ve sade olan, tek kalıp seçen ama çok şey anlatan…
Sami’nin, daha geniş bir kitleyle iletişim kurmak için çoğunluğu İngilizce sözlere bestelenmiş ve kaydedilmiş olan duygusal albümü, iyi insanların kalplerine konuşmaya; basit ama duygulu sözleri ile hoşgörü ve barış sözcüklerini yaymalarına teşvik etmeye ve onlara evrensel tınılar ile hayatlarını tekrar gözden geçirmeyi tavsiye etmeye odaklı. Kitleler arasında bir diyalog olan müzik; din veya ırk, yaş veya milliyet tarafından sınırlandırılamayan bir dildir.
Albümden Healing, In Every Tear He Is There ve You Came To Me şarkılarına klipler çekilmiştir.

Sami, Wherever You Are ile şahsi şöhretinden ziyade müziğinin ön plana çıkmasını arzular. Spirituque'nin kendi başına hayat sürmesi ve dinleyicileri tarafından mesajlarının kavranması Sami için önemlidir. Albüm kapağı da aynı ruh halini yansıtır. Sanatçının tanınan yüzüne sadece beyaz bir siluet şeklinde yer verildi. Bu Sami'nin müziğinin ön planda olması için kişi olarak geri planda olmaya hazır olduğunun göstergesidir.



Sami Yusuf - Ala Bi Dhikrika

Sami Yusuf'un son çıkan parçası...

Yapraklarla 'Pixelia' -editor-



Pixelianur'un Yeni Tanıtım Videosu -editor-


Namaz Kılmakta Zorlananlara ithaf olunur.. -sozlerkosku-


Durma Çık Yola!!! Hizmet Vakti ;) -editor-


chartedpixel döneminde hazırlanmış güzel bir resim..

Herşeyin iyisine bak.. -eski-


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir Hadis.. -editor-


Ramazan her yerde..


Muhammed Ali


Muhammed Ali (Önceki adı: Cassius Marcellus Clay Jr, (d. 17 Ocak 1942Louisville, KentuckyABD) Bazı uzmanlar tarafından "tüm zamanların en iyi ağır siklet boks şampiyonu" kabul edilir.
Müslüman olmadan önceki ismi Cassius Marcellus Clay Jr olan Muhammed Ali, 17 Haziran 1942'de Kentucky Louisville'de doğdu. Afro-Amerikan ve İrlanda kökenlidir. 12 yaşındayken boksla tanıştı ve kısa zaman içinde National AAU ve Altın Eldiven Şampiyonası'nda amatör kayıtlara girdi. Yine 1960'ta Roma'da ağır hafif siklette altın madalyayı alarak profesyonel lige döndü. 18 yaşındayken katıldığı Roma Olimpiyatları'nda altın madalya aldıktan sonra ünü giderek artmaya başladı.
1964 yılında 22 yaşındayken, S. Liston'u yenip Dünya Şampiyonu oldu. Bu zaferden sonra dinini değiştirdiğini ve İslam'a geçtiğini açıkladı. Muhammed Ali ismini aldı ve çok sevdiği boks'a 1967'den 1970'e kadar ara vermek zorunda kaldı. "Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım." diyerek Vietnam savaşına gitmediği için 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Lisansı ve pasaportu elinden alınınca dava süresince maddi sıkıntılar yaşadı ve iflas ettiğini açıkladı. Ailesinin yardımı ve üniversiteler de para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağladı. 1970'te temyiz davasını kazanıp tekrar boksa döndü.1971'de Joe Frazier ile 'Asrın maçı'na çıktı ve profesyonel boks kariyerinde ilk defa kaybetti. Uzmanlar üç buçuk sene aradan sonra sadece 2 maç yapan Muhammed Ali'nin bu kadar zor bir maça hazır olmadığı görüşünde hemfikirdi. Fakat o en kısa zamanda tekrar şampiyon olmak istiyordu. Ardından çenesinin kırıldığı maçta Ken Norton'a sayı ile yenilince, kendi ve yakınları dışında bir çok kişi kariyerinin bittiğini sandı. Fakat o azmedip ard arda unvan için rakip olan boksörleri bir bir yendi. Ken Norton'i yenip rövanşı aldı.
1973'te Joe Frazier ile unvan maçı için anlaştı. Arada sadece Joe Frazier-George Foreman maçı kalmıştı. Frazier sürpriz bir şekilde iki raund'da nakavt oldu . Ali böylece önce Fraizer ile maç yapıp arkasından da Foreman'la maç ayarladı ve iki maçıda nakavt'la kazandı. Böylece hem kaybettiği unvanını alacak hem de daha bitmediğini gösterecekti. 1974'te Foreman’ın bahisçilerde 7'ye 1 favori olduğu maçta rakibini hiç beklenmedik bir taktik ile sekizinci raundda nakavt edip hak ettiği unvanıFloyd Patterson'den sonra tekrar elde eden ikinci boksör oldu. 1978'de L. Spinks'e yenilip ardından aynı yıl rakibini yenince Dünya Şampiyonluğunu 3 kez elde eden ilk boksör oldu. O zamanlar sadece 2 Dünya Boks Federasyonu olması değerini daha da farklı kılıyordu. 2008 yılı itibari ile 8 Dünya Boks Federasyonu bulunuyordu. Muhammad Ali'nin faal döneminde en iyi boksörler mutlaka karşı karşıya gelirdi unvanı elde edebilmek için. George Foreman'in 1994 yılında 20 sene aradan sonra tekrar Dünya Şampiyonu olması ve unvanını çok kez savunması, o dönemin boksunun bir çok ülkede neden "Altın 70'li yıllar" diye anıldığını bize anlatıyor. 1978'de boksu Şampiyon olarak bıraktı. Sonra Parkinson hastalığına yakalanmasına rağmen bunu gizleyip büyük para karşılığı iki maç daha yapıp kaybetti. İkisi de o vaktin veya sonrasının Dünya Şampiyonları idi. (eski sparring partneri Larry Holmes ve Trevor Berbick). Profesyonel döneminde sadece 5 kez yenilen, Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu olan Muhammed Ali, 36 yaşına kadar bütün şampiyonlar için tek isim olmayı başardı ve 37'si nakavt olmak üzere 56 maç kazandı.
Ona sadece bir boksör olarak bakmamak gerekir. Çünkü o gücüyle olduğu kadar kişiliğiyle de hep daha iyisini yapmaya çalışmıştır. İslamiyet'i seçmiştir ve Vietnam savaşına gitmemiştir. Bu durumu şöyle dile getirmiştir: "Benim onlarla sorunum yok." (I'I ain't got no quarrel with them Vietcong'). Unvanlarına el konuldu ve bokstan uzaklaştırıldı. Fakat o yılmadı. Bu süre içerisinde üniversiteleri dolaşarak İslamiyet'i anlattı. Verimli işlerle uğraştı. Muhammed Ali, sadece Muhammed Ali isminden ibaret değildir. O, zamanının en iyisidir. 2001 yılında Hollywood tarafından hayatı filme alındı. "Ali" (film)'inde Muhammed Ali'yiWill Smith canlandırdı.
Parkinson hastalığı yüzünden uzun süre Michigan'daki çiftliğinde gözlerden uzak yaşamayı tercih eden ünlü boksör, ringlerde 20 yıldır ağzından düşürmediği "Bütün zamanların en iyisiyim" lafını ispatlayarak bir efsane olmuştur. Muhammed Ali 1984'den beriParkinson hastasıdır.



Kesin İzleyin: Malcolm X


Babası Ku Klux Klan tarafından öldürülen Malcolm, çağdaşı bir çok zenci gibi umutsuz ve zor bir çocukluk geçirir. Neticesinde hayatı günlük yaşayan hedonist bir hırsıza dönüşür. Sonunda hapise girdiğinde İslam öğretisi kendisini yeniden tanımlamasına yardımcı olur. Burada dahil olduğu toplulukta kendini bulur ve yükselmeye başlar. Hapisten çıkınca Malcolm, adeta bir mesih işlevi yüklenir ve kendilerini birer suçlu yapan toplumsal adaletsizliğe başkaldırır.

Fragman:


22 Temmuz 2012 Pazar

Dijital 'Mahya' Dönemi


On bir ayın sultanı Ramazan'ın en canlı işaretlerinden biri de camileri süsleyen mahyalar kuşkusuz. Osmanlı döneminde yağ kandilleri ile asılan mahyalar, günümüzde elektrik ampulleri ile yapılıyor. Ancak teknolojideki hızlı değişim mahyalara da yansıdı. Camilerin bir kısmında bu Ramazan, mahyalar ilk kez ledli, bir yandan da hareketli şekliyle görülecek. İmamlar bilgisayardan tek tuşla mahyaları değiştirebilecek. Bilgisayarlara yüklenen program sayesinde istenilen zamanda istenilen yazı, söz, hadis-i şerif ledli mahyalarda görülebilecek.

Tek bir çivi çakılmadan monte edilen dijital mahyalar, halatlar ile minareye tutturuluyor. Her daim elektronik olarak kontrol edilebilen mahyalar, rüzgâr, yağmur ve kardan etkilenmiyor. Mahyalar, ledlerden üretildiği için ampul kesilme sorunu da içermiyor. Enerji tasarrufunun olduğu mahyalarda, gösterilecek yazı ve motifler mahyanın hafızasında saklanabiliyor. Dijital mahyalar bu Ramazan'da, İstanbul'da Altunizade Şehrizar, Ümraniye Hacı Hakkı Ekşi, Gebze Tavşanlı Merkez, Cizre-Mardin, Kuzey Irak-Kerkük, Konya Selçuklu Merkez camilerinde de görülecek.

Yeni mahyaları üreten Dijital Mühendislik Firması'nın genel müdürü Özcan Kars, dijital mahyaların cami dokusuna zarar vermediğini, böylece camilerin daha uzun ömürlü mimarîye sahip olacaklarını söylüyor. Özcan Kars, kullanmış oldukları led elemanların ışık gücünü mumlardan aldığı bilgisini veriyor. Ledlerin ışık biriminin 'candela' olduğunu anlatan Kars, şöyle konuşuyor: "Candela kandil demek. Bu yüzden teknolojide bile hâlâ led ışık birimi bir mum ışığı gücü ile anılmakta. Sadece bu nedenle mumlu kandilleri hep hatırlayacağız."

Kars'a göre led teknolojisini sadece Ramazan ayı ile kısıtlamak doğru değil. Camilerin her gün her saat aktif olduğunu dile getiren Kars, "Ledli ürünler, Ramazan bitiminde sökülmesi yerine 12 ay boyunca insanlara hizmet etmeli. Kutsal günlerin Ramazan ayı dışında da canlı bir şekilde anlatılması gerektiğini düşünüyoruz. İmamlar ile sürekli irtibat halindeyiz. Dijital mahyaları, toplumsal bir iletişim aracı olarak kullanmayı düşünüyoruz." şeklinde konuşuyor.

Mahya çeşitleri

Sabit mahyalar: Minare yüksekliğine, görsel mesafeye göre değişik boyut ve anlamlarda üretiliyor.

Hareketli mahyalar: Kandillerde, üç aylarda, Ramazan ve Kurban bayramlarında da vaaz ve duaların yayınlanmasında da kullanılabilir.

Grafik mahyalar: Hem hareketli hem de renkli olup mahya geleneğini gerçek anlamda temsil eder. Çok satırlı olup; her satır değişik renklerde kullanılabilir. Arapça, Türkçe bütün dinî form ve motifler gösterilebilir.

Gözümüz Kaç Megapixel?



Günlük hayatta “vay be, adamın cep telefonunun kamerası 2.0 MP” ya da bende bir makine var “12 MP” gibi sözler duyarız ve “vay be,teknoloji nerelere kadar geldi” deriz. Hatta bazen “ya bu kamera benim gözümle gördüğümden de net çıkarıyor görüntüleri” dediğimiz bile olur. İşin aslını yapılan araştırmalar gösteriyor ve vücudumuzun günümüz teknolojisinin ne kadar ilerisinde olduğunu ortaya koyuyor.
Gözümüz tek bir taslak üzerinde kurgulanmış anlık çekimleri yakalayan bir fotoğraf makinesi değildir. Daha çok bir video silsilesine benzemektedir. Gözümüz, küçük açılarla, anlık hareket eder ve etrafımızdaki detayları beyne yansıtmak için sürekli kendisini günceller. Ayrıca iki tane gözümüz vardır ve beynimiz, çözünürlüğü daha da arttırmak için her iki gözden gelen sinyalleri toplamaktadır. Daha fazla bilgi toplamak için de haliyle gözümüzü, gördüğümüz şeyin etrafında hareket ettiririz. Bu nedenlerden dolayı, göz ve beyin birlikteliği, retinadaki foto-alıcıların sayıca fazlalığı sayesinde,bir makinede olabileceğinden çok daha yüksek çözünürlükte veriler elde etmemizi sağlar. Aşağıda verilen eşdeğer megapiksel değerler, insan gözünün bir manzarayı ne kadar netlikte gördüğünü açıklayan bilimsel bir detaydır.
Yukarıdaki insan gözünün çözünürlüğünü sağlamaya neden olan veriler ışığında,şimdi önce küçük bir örnekle başlayalım: Şimdi önünüzde 90 a 90 derecelik açıda (gözümüzün açıları yani) bir görüntünün olduğunu farz edelim, aynen pencereden dışarıdaki bir manzarayı seyredermiş gibi. Bu durumda piksel sayıları ortalama bir göz için:
90 derece * 60 arc-dakika/derece * 1/0.3 * 90 * 60 * 1/0.3 = 324,000,000 piksel (324 megapiksel) olur.
Gerçekte her an bu kadar çok çözünürlük elde etmiyoruz, ama gözümüz bir manzarada istediğiniz tüm detayları görmenize olanak sağlamak için sürekli istediğiniz detayın etrafında hareket eder. Ama insan gözü, bu açıdan çok daha fazla bir açı görür ki bu da 180 dereceye yakındır.Biraz küçük düşünüp 120 derecelik bir açıyla bakabildiğimizi varsayacak olsak bile:
120 * 120 * 60 * 60 / (0.3 * 0.3) = 576 megapiksel verisini elde ederiz.
İnsan gözünün görebileceği gerçek açı değeri şüphesiz ki çok daha fazla çözünürlüğe tekabül eder. Bu yapıdaki (çözünürlükteki) bir veriyi kaydetmek içinse, çok fazla alana kayıt imkanı sağlayabilecek kadar gelişmiş bir kamera olması lazım.
Şimdi teorik bilgiyi bir kenara bırakıp , sözün özünü aktaracak olursak, pencere gibi sınırları olan bir alandan dışarıya baktığınızda gördüğünüz manzara, beyninizde 324 megapiksele eşdeğer olarak yer alıyor. Eğer görüntünüzü engelleyecek bir maniniz yoksa, 576 MP.
Böyle bir teknoloji harikası olan gözünüze gözünüz gibi bakın.        kaynak:http://www.chip.com.tr/blog/worldking/gozumuz-kac-megapiksel_4706.html


Hikaye-6: Hasret




Küçük çocuğu, teravih namazına giderken görmüştüm. Sevinçten âdeta uçar gibiydi. Evlerinin balkonunda zıplayıp duruyordu. Her yeri bayram yerine çevirmiş, sağa sola kâğıt süsler asmıştı. 
— Hayrola Ömer! dedim. Neden böyle süsledin ortalığı? 
— Babam geliyormuş! diye bağırdı. Bayramda da burada kalacakmış.
Ömer'in babası, her nedense yıllar önce evden ayrılmış, Avrupa'da bir yere yerleşmişti. "Bir Alman kadınla evlenmiş" diyorlardı. Daha sonra ne olmuş, şu anda neredeymiş, kimseler bilmiyordu. 
Küçük çocuk, yine aynı neşeyle: 
— Babam geliyor! diye tekrarladı. Herkes onun dönmesini bekliyor. Şimdiden hazırlığa başlamışlar. 
— Anlayamadım! dedim. Hazırlığa başlayanlar kimler acaba? 
— Herkees! diye atıldı. Sağa sola birçok yazı asmışlar. Bir tanesi de ilerde duruyor.
Meraka kapılmıştım. Saatime göz atıp:
— Namaz için biraz daha vakit var, dedim. Eğer uzak değilse, o yazıyı bana gösterir misin?
Hiç nazlanmadı. Annesinden izin alıp yanıma geldi. Tüy gibi vücudunu eğilip kucakladım. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. El ele tutuşup ilerlemeye, daha sonra da koşmaya başladık. Caddeye çıkar çıkmaz, büyük bir gururla parmağını uzatıp:
— Bak işte! dedi. Hem de ne kadar kocaman yazmışlar!
İşaret ettiği yere baktığım zaman, söyleyecek tek bir kelime bulamadım. Karşımdaki yazıda babasının adı geçen bu sevimli ufaklık, bir caminin mahyasını gösteriyordu.
Yazılanları, o küçük yavruyla birlikte heceledik.
Işıklı satırlarda: “Hoş geldin mübarek Ramazan” yazıyordu. 
 
Kaynak : Cüneyt Suavi

Sami Yusuf - You Came To Me