Küçük çocuğu, teravih namazına giderken görmüştüm. Sevinçten âdeta uçar gibiydi. Evlerinin balkonunda zıplayıp duruyordu. Her yeri bayram yerine çevirmiş, sağa sola kâğıt süsler asmıştı.
— Hayrola Ömer! dedim. Neden böyle süsledin ortalığı?
— Babam geliyormuş! diye bağırdı. Bayramda da burada kalacakmış.
Ömer'in babası, her nedense yıllar önce evden ayrılmış, Avrupa'da bir yere yerleşmişti. "Bir Alman kadınla evlenmiş" diyorlardı. Daha sonra ne olmuş, şu anda neredeymiş, kimseler bilmiyordu.
Küçük çocuk, yine aynı neşeyle:
— Babam geliyor! diye tekrarladı. Herkes onun dönmesini bekliyor. Şimdiden hazırlığa başlamışlar.
— Anlayamadım! dedim. Hazırlığa başlayanlar kimler acaba?
— Herkees! diye atıldı. Sağa sola birçok yazı asmışlar. Bir tanesi de ilerde duruyor.
Meraka kapılmıştım. Saatime göz atıp:
— Namaz için biraz daha vakit var, dedim. Eğer uzak değilse, o yazıyı bana gösterir misin?
Hiç nazlanmadı. Annesinden izin alıp yanıma geldi. Tüy gibi vücudunu eğilip kucakladım. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. El ele tutuşup ilerlemeye, daha sonra da koşmaya başladık. Caddeye çıkar çıkmaz, büyük bir gururla parmağını uzatıp:
— Bak işte! dedi. Hem de ne kadar kocaman yazmışlar!
İşaret ettiği yere baktığım zaman, söyleyecek tek bir kelime bulamadım. Karşımdaki yazıda babasının adı geçen bu sevimli ufaklık, bir caminin mahyasını gösteriyordu.
Yazılanları, o küçük yavruyla birlikte heceledik.
Işıklı satırlarda: “Hoş geldin mübarek Ramazan” yazıyordu.
Kaynak : Cüneyt Suavi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder